TOPRAĞIN FISILTISIŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Bu şiir, ölüm, yaşam, zaman ve ebediyet arasında bir köprü kuran; metafiziksel ve varoluşsal sorgulamalarla derinleşen bir anlatı sunuyor. Şair, toprağı bir son olduğu kadar bir başlangıç, bir yok oluş olduğu kadar bir yeniden doğuş olarak ele alıyor. Şiirin lirik ve felsefi yapısı, insanın geçiciliği ve evrensel döngüdeki yerine dair melankolik ama umut dolu bir bakış sunuyor.
** **
Toprak, bir sır gibi uzanıyor önümde.
Ne derin ne sığ, Ne karanlık ne aydınlık. Bir eşik mi bu, yoksa bir son mu? Adımlarım ürkek, Ruhumda sessiz bir fısıltı yankılanıyor: "Gel, seni bekliyorum." Gökyüzü hüzünle eğilmiş, Yıldızlar göçük bir düşe tanık. Bir zamanlar dokunduğum her şey, Bir zamanlar sevdiğim her yüz, Şimdi toprağın dokusunda gizli. Kuru yapraklar, Birer mektup gibi savruluyor rüzgarda, Her birinde bir hatıra, bir sitem. Bir köşede beni izleyen eski bir saat var. Tık, tak, tık, tak… Zamanın son nefesi bu mu? Yoksa her saniyede Başka bir dünyaya açılan kapı mı? Düşüncelerim ağıyor, Toprak, beni çekiyor. Bir anda fark ediyorum: Toprak sadece bir son değil, Bir başlangıç. Bedenimi yutacak, Ama ruhumu göklere salacak. Hücrelerim kök olacak, Yeni bir hayata dokunacak. Ve ben, bir çiçek, bir yaprak, Bir rüzgar nefesi olacağım. Bir ağacın gölgesinde bir çocuk oynayacak, Ve ben o serinlikte olacağım. Bir kuşun kanadında bir türkü yükselecek, Ve ben o ezgide yankılanacağım. Beni hatırlayan birinin gözyaşında, Beni unutan birinin sessizliğinde… Hep orada, Hep burada… Ebediyetin Yansıması Toprağın içindeki yankı, Bir mezar taşı gibi sabit değil. Aksine, sürekli hareket eden bir hafıza, Geçmişten geleceğe köprü kuran bir enerji. Ellerimle diktiğim her ağaç, Bir duaların yükselişi gibi, Göğe dokunacak. Sonra düşünüyorum, Acaba izlerimi taşıyan taşlar, Bir fısıltı gibi mi anacak beni? Ya da bir nehir, Akarken eğilip kulağıma mı söyleyecek: "Seni unutmuyoruz." Küllerden doğan yeni yangınlar gibi, Hüzünlerimiz ve mutluluklarımız, Birbirine karışacak. Beni sevenlerin yüreğinde, Beni unutanların gölgesinde, Sessizce bir rüzgar gibi eseceğim. Beni kim hatırlayacak? Bir sabah erken uyanıp, Hafifçe dalgalanan bir perdeye bakarak, O perdeyi savuran rüzgarın sesinde beni bulanlar mı? Ya da bir kış günü, Kar tanelerinin sessiz düşüşüne dalan gözler mi? Bedenim toprakta çözülürken, Ellerimde biriken nehir suları, Bir başka kıyıya taşınacak. Belki de o kıyıda bir çocuk, Avuçlarındaki suyun Bir zamanlar gözlerimden aktığını hissetmeyecek bile. Ama ben orada olacağım, Bir damlanın sonsuz döngüsünde. Bir İz Bırakmak Sonunda toprak, Bir yalnızlık gibi saracak beni, Ama bu yalnızlık bir boşluk değil, Bir çağrı. Tüm evrenin yankısı, Her varlıkta kendini bulan bir ses. Çünkü her birimiz, Bu toprağın içinde birbirimize bağlıyız. Ve o sırada, Gökyüzünde bir yıldız kayacak. Bir isim, bir anı, bir yara, Sonsuzluğa karışacak. Ama bu, bir kayboluş değil, Bir bütünleşme. Toprağın fısıltısı hep diyecek: "Sen buradasın, Hiç gitmedin." Ve ben, her yaprakta, Her damlada, Her nefeste yeniden doğacağım. Ahmet Nejat Alperen |
Saygı ve selamlar.