SURİYE TARİHİ
SURİYE TARİHİ
Şanlı tarihime şöyle bir baktım Osmanlı devrinde İl’di Suriye. Asr-ı Saadet’e ağıtlar yaktım Hazreti Ömer’i bildi Suriye. Şâm-ı Şerif diye anılıyordu Nehirden Bahire huzuru buldu Medrese, tersane, işletme oldu Emevî Devrinde doldu Suriye. Eyyûbîden Hanedanlar ölmüştü Bünyeye batıldan hain gelmişti Çokça saldırıya maruz kalmıştı Bir ara Moğol’un oldu Suriye. Memlüklü Sultanı Moğol’u kovdu Şam ceylandı sanki yumuşak avdı Yavuz Selim harbi zaferle savdı Osmanlı’da karar kıldı Suriye. Evvel Cihan Harbi ne büyük tuzak Toprak parçalandı kılındı uzak İslâm dünyasına çekildi kızak Ecnebî elinde soldu Suriye. Emperyal çeteler hep karıştırdı Nesi var, nesi yok, hep kırıştırdı Sömürdükçe Şam’ı çok buruşturdu Bir kısmı da zaten çöldü Suriye. Bir tokat yemişti hikmet-i Hüdâ Milyonlarca can’ı eyledi fedâ Hilafetten kökten kalınca cüdâ Baas’la kendini saldı Suriye. Altmış sene kilit vardı dilinde Hafız mı Beşşar mı katil elinde Hiç yaprak açmadı gonca gülünde Gözümün önünde öldü Suriye. Türkiye’miz son bir çare görerek Yüz binlerce şehit kanı vererek Yarasını biraz, tuz’la sararak Zulüm fıçısını deldi Suriye. Türkmen dedi, katil düzen yıkılsın Yıkılsın heykeli, defter yakılsın Artık yeter, ileriye bakılsın Azıcık tebessüm, güldü Suriye. İnsanı mest edip el ovuşturan Hanlarda hüccâcı çok kavuşturan Halep Çarşısında göz kamaştıran Saf ipekten yeşil şal’dı Suriye. Farkı yoktu İstanbul’dan, Bolu’dan Kum Çölü yumuşak ipek halıdan Kutsal topraklara Anadolu’dan Harem’e uzanan yol’du Suriye. Murat Kahraman Murâdî 15.12.2024/İst. (Memleket) |