Perhaps
broken dreams seem to fade like a moon behind clouds
life drags you to unknown shores nobody ever visited before so dull, darkness becomes an intimate friend of yours left in the middle of a huge and empty and cold hall alone no matter how hard you try, things won’t get any better it’s the bitter time to accept defeat not believing in God anymore, never did but weren’t hopes for to end in joy let’s walk into the forest together under tall trees that surround us with awe reach the lake and build a hut somewhere in between perhaps we would love it or each other.. |
Kendi dar beyinlerine ve kör inatlarına dayanarak koskoca kâinata gözlerini ve akıllarını kapatanlar, kendileri kör oldukları için âlemi de kör zannederler!
Onlara kendi dilleriyle; PERHAPS = Belki de Tanrı vardır! Dense ve bunu kabul etseler bile, buradaki BELKİ DE kavramı onları haksız çıkarmaya ve dünya ve ahret hüsrana uğratmaya yeter de artar bile!
Hakikatler hayal değildir.. onu anlamazsan bulutların ardındaki ay gibi solup giderler ve hayat seni daha önce kimsenin gitmediği bilinmeyen kıyılara sürüklüyor de öylece tek başına kala kalırsın!
Esas sıkıcı olan karanlığın senin yakın arkadaşın olmasını geç de kendin bir karanlık olursun bizatihi!
İçin dışın kocaman, boş ve soğuk bir salonun gibi olur, ortasında tek başına kalırsın! İyi mi?
İnatçı ve inkârcı olarak ne kadar çabalarsan çabala, bundan sonra işler senin için asla daha iyi olmayacaktır! Çünkü iyiliğin kaynağına karşı beynin kapalı!
Yenilgiyi kabul etmek zorundasın; acı ama gerçek! İşte zamanı şimdi!
“Artık Tanrıya inanmıyorum” diyene bizim oralarda “KEÇİNİN UYUZU SUYU GÖZÜNDEN İÇERMİŞ!” derler.. ya da, “Tavşan dağa küsmüş de dağın haberi olmamış!” ………… sanki Tanrı’nın sana ihtiyacı var! Sen kendi derdine yan.
Bu şekilde elbette mutlulukla bitmesini umut etmiyor olman biraz normal! Zira mutluluğun sebeplerini kökten reddetmiş birisinin en evvel hakkı mutsuzluk olur! Sen önce git bir aynaya bak da, gördüklerin nasıl olmuş anlamaya çalış! Neyine güvenip de inkâr felsefesiyle yürümeye çalışıyorsun! En yakın çukura düşmek üzere olduğunun bile farkında değilsin!
“uzun ağaçların altında ormana doğru birlikte yürüyelim
bizi hayranlıkla çevreleyen göle ulaş ve arada bir yerde bir kulübe inşa et, belki severiz” derken, bile kendinle çelişiyorsun! O ağaçlar, o göl, o orman, o yerler kendiliğinden oluştuysa, sen ne demeye kulübe yapmaya emek harcamayı düşünüyorsun? Bırak kulübe de OLUŞSUN!
Bizim insan olarak “birbirimize” Hakkı ve sabrı tavsiye etme görevimiz var, YARATICIYI anlama ve O’na teşekkür sorumluluğumuz var. Sen yeni bir şey icat ettiğini mi sanıyorsun? Bu sapkın durum bazı kişilerde binlerce yıldır vardır: işte delili;
“Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.”
Kur’an-ı Kerim, A2râf Sûresi 179. Ayet
NOT: İngilizce ya da başka bir dil bilmek tek başına bir başarı ve üstünlük değildir; bunlar araçtır, siz bu araçla ne kadar faydalı iş yapıyorsunuz.. önemli olan budur!