Firak
...
.. . Dudaklarımda senin adını ıssız sokakların duvarlarına fısıldıyorum usulca. Rüzgarı tenimde hissederken boynumdaki şalın ile kokun doluyor içime. Adımlarım seni arıyor her köşe başında, her gölgenin ardında seni buluyorum ama dokunamıyorum. . . Ellerini düşlüyorum, avuçlarımda hiç bırakmadığım sıcaklığını. Sokak lambalarının gölgesinde yitip gidiyor yüzünün hatları; ama yine de bil, gözlerin, yıldızların altında parlıyor yapayalnız gökyüzümde. Ellerinle beslediğin bir martının kanat çırpışında buluyorum seni, denizin dalgalarına karışıyorsun sonra, ay ışığında dalgalanıyor silüetin. Sevdanı kıyıya vuran dalgalar gibi hissediyorum, her seferinde biraz daha kırılıyorum ama vazgeçmiyorum. . . Sana koşuyorum rüyalarımda, ayaklarım rüzgar kadar hafif. Yanındayken zaman duruyor sanki, tüm dünya susuyor. Sadece sen ve ben kalıyoruz, yalnızca kalplerimizin sesi yankılanıyor boşlukta. . . Her sabah işe gitmem için senin adını fısıldayarak Haykıran bir çiçek açıyor içimde.. Gözlerine daldığım o anlarda, her şey anlamını buluyor. Bu yüzden gözlerin diyorum; en çok sevdiğim türkü, yüreğimde sakladığım o gizli şiir. . . Ve bil ki, bu sevda yalnız bu dünyaya değil, seni bekleyen bir ebediyet var içimde. Sonsuzluğun rüzgarına karışırken ellerimiz, gözlerini kapat, bak! gör ki orada—cennette, Tuba ağacının gölgesindeyiz. . . Kökleri yıldızlardan derin, dalları gökyüzüne sarılı o ağaç, yüreğime ektiğin o sonsuz sevdanın kökü gibi; sarmaşık gibi, içime dolanmış. . . Her yaprakta bir sır, her esintide bir hatıra… Öylece oturmuşuz yan yana, ne fırtına, ne hüzün kalmış; bütün acılar geride, sadece seninle, o sonsuz ağacın altında bulduğumuz cennet var. Gözlerimden geçen tüm yollardan yürüyorsun, ellerin avuçlarımda hafifçe titriyor. Ve diyorum ki sana, her şey geçse bile bu sevda geçmeyecek, çünkü artık sen o sonsuz tuba ağacında, kalbimin en kutsal köşesinde yaşıyorsun. . . . Bir fırtına kopuyor ansızın, dalgalar karanlık bir marş gibi çarpıyor kayalıklara. O eski, deniz fenerinin gölgesindeyiz yine, bir denizin öfkesi ardında. Saçların rüzgarda savrulurken, fenerin ışığı uzakları tarıyor, ama biz saklanmışız o gölgede, dalgaların yankısını dinliyoruz sessizce. Bu kez Bir kediyi beslemenin Şefkatinde buluyorum seni gözlerinde bir kıvılcım, sanki bu dünyadan değil gibi bakıyorsun, dalgalar seni bile kıskanıyor belki de. O kedileri birlikte besliyoruz, her fırtınada sığınan bu küçük dostlar, bizim sessiz tanıklarımız, kalbimize saklanmış sırlarımız gibi. . . Ve yine anlıyorum, bu fırtınada bile, bu ıssız kıyıda bile, seninle her yer bir cennet. Her dalgada biraz daha çoğalıyoruz; rüzgar uğuldayıp denizi döverken bile seninle huzur buluyorum, . . Fırtınanın ardından gelen o durgun gecede, denizle buluşan gözlerimizde bir tekne gezintisi düşlüyoruz. Yıldızlar gökyüzüne serilmiş, sular dağılmış bir gümüş şal gibi, yavaşça dalgalanıyor teknemizin etrafında Yeşilin Nişanesini simgelediği Aynı rengi ikimizde takıyoruz Göğsümüze habersiz . . . Bir akşam yemeği hazırlamışsın; içinde tüm dünya insanlarının olduğu birkaç mum, birkaç tatlı söz, ellerimiz birbirine değdikçe anlıyorum, bu gece sonsuz ve unutulmaz bir anı olacak. Tabaklarda sevgiyle sunulmuş her lokma, denizin üzerine yansıyan yıldızlar kadar parlıyor, ve biz, kendi evrenimizde yüzen iki yalnız gezegen, bir masada, gözlerimizde her şeyin ötesinde bir huzur buluyoruz. Yemekten sonra, yavaşça elimi uzatıyorum sana ; o anda tüm dünya ve insanlar susuyor, sadece teknenin hafifçe salınışı, ve kalplerimizin ritmi kalıyor bize. İlk dansımız başlıyor, o sonsuz mavi gecede, deniz ve yıldızlar arasında, birbirimize sarılmışız, ayaklarımız suyun üstünde dans ediyor gibi. Unutulmaz bir dans bu, sanki senin rotanın belirlediği her hareketimizle dalgalar bize eşlik ediyor, birbirimizin kalbine daha da yaklaşıyoruz. O an, bütün evren küçücük bir tekneye sığıyor, ve aşk, o gecenin şarkısı oluyor dudaklarımızda. . . Birbirimize sarılmış, dalgalara fısıldıyoruz sevgimizi, her yıldız göz kırpıyor bizi izlerken. Biliyorum ki, bu dans bir ömre yayılan bir anı olacak; seninle, o mavi derinliklerin ortasında, yıldızların altında, bir deniz fenerinin gölgesinde, Şahit olmuş O dalgaların karşında attığımız her adım, sevdanın sonsuz yankısı gibi kalacak içimizde. . . . Şarkıların son mısralarındaki gibi dalgalara bıraktığımız o gülüşler yavaş yavaş sessizliğe gömülüyor. Teknemiz kıyıya yaklaşırken, gözlerimizde ağırlaşan bulutlar var, bir hüzünle kaplanıyor yüzümüz, çünkü biliyoruz; şimdi geçici bir ayrılık zamanı. Elini bırakmamak için dirensem de, o anın kıymetini içime kazımak ister gibi, parmak uçlarımın arasından süzülüyorsun. Akan gözyaşların denizin tuzlu suyuna karışıyor, sessiz, derin bir veda gibi. Sonsuzluğa ve ağacımıza fısıldanan sözler var gözlerinde, bakışların hala bana bağlı, ama biz, aynı yıldızların altında farklı yolları yürüyeceğiz bir süre. Kalbimde senin bıraktığın o izle, bu geçici ayrılığa direnerek, geri döneceğin o günü bekleyeceğim. Her dalgada, her yıldızda, bizim bu geceyi, ilk dansımızı hatırlayarak. Şimdi seninle aynı gökyüzünün altındayız, ama bir o kadar uzağız. Ellerim boş, dudaklarımda yarım kalmış bir dua. Sevdan bana bir ay ışığı, sessiz ve derin, ama sen bil ki, gölgen bile yetiyor bana. Ve bil ki, seninle her ayrılık, bir gün kavuşmanın sözü gibi, gözyaşlarıyla kutsanmış bir yemin olacak. ilkveson 2024/11 |