Sirkeci Garı
Mehmet Avcı’ya;
Dosta ağladım Sabaha karşı yağmur çiselerken arabanın camına Ağlayan kimdi bilemedim Saçı sakalı ağartan hüzün vardı Dün gece Neyim kimim ben sorusu tırmalarken beynimi Kahrolası kıymık kaçmasaydı gözüme hani Sirkeci Garı önünde elim gitmezdi sayfalara Gidemezdin Cicili giydirip yarınların annelerini annem demeseydin Ve cebinde Vaterman kaleminle bırakmazdım seni Neden seversin Nehirleri bu kadar? İşte tam burasını sevdim dediğin Galata köprüsü’nün üstünü -Anlamam ki- Doğru, dost güzeli Hasretin irtifası yüksek En yüksek diyardan geldin O yüreği yüz ağrıtan sevmenle Üsküdar vapurunun alt katında Ellerine bıraktın Kopmuş bileğinle Nehir’e Komşu Pera’da bir kadın ağlıyordu Kentin ışıkları sönmüştü Dedin ya -Eylül’ü yazmak kolay- Sarı yaprak Dört eylül Çizme’de şapka’da ağla Eylül Eylül Eylül Eylül’dü Girdin eve Meşhur camdan sehpanda Bal karası zifir Koca bir isim Nehir İşte ben o zaman Sakin ve en duru halimle Karadeniz kıyısında bağırıyorum Ağrı Dağı’na Yüzümde Yılların eskimiş buruk tebessümü ile Duy sesimi memet Acın acımdır Acımdır memet…. |
Hem naif hem sarsıcı olabiliyorsun Can’a Abi
Buda şunu doğruyor
Hakiki olan kalp kalemleri her şeyi istedikleri gibi harflere giydirip ister nükleer bir silah yaparlar isterlerse en koyusundan arabesk damar bölücü şiir ve yazı yazarlar
“To be or not to be”
Hepsi bu kadarlık salıncaklardan göğe doğru kaldırılmayı bekliyoruz
Kaderin alnı şaşkın
Benimse hep kalbim şaşkın
Eyvallah Can’a Abi
🍃🪽🤍