Kül AhıAnlamını bilmediğim kelimeler Uçuştu beynimin içinde Benden uzak, dudaklarına yakındı Kılıçlaşmış dudaklarının darbesiyle Harflerimin tenine sonsuza dek kazındı Soğuk kahvenin kahve renginden Birazını giydim, kalanını içtim Yitik bir aşk misafirdi solumda Ateş denizinden demir alıp Kül telvesini topladı gitti, son yudumumda Üç asır sonra çay değil, ilk ve son içilen Kahveydi bu, soğuk ve sade Gökyüzü rengi en koyu kahve Kahpe bir söz kirletti içimdeki hisleri Aşkı öldürmeyi hoşgören, D’evrimleşen bir seni habire doğurmamalıydı kalp Doğurduğum her güne dönüp düştü Gömüldü her bir telin Kırdığın kırıklarım atılırken üzerine Kanamadın hiç sen, kanadım ben Aşkın canından kan çekilmişti Aşk çoktan meftaymış meğersem Yerine koyduğum yalnızlığım şikayetçi benden Üşüdükçe kanadında Akşam şafağı çayımda kaynadıkça Dibine yandıkça bir ilinti Bir beddua türküsü dilinde Yerine koyduğum yalnızlığım Şikayetçi senden Geceler günsüzlükten, Hiçlikler herşeysizlikten şikayetçi Kalbin gurultulu açlığı hesabının peşinde Senden, senin yüzünden Uykun kaçacak her gecenin birinde, Çeyreği bulacaksın ben gibi Bir külün ahı bulanan yüzün Aynalardan kırılıp düşecek Sevip sevilmeyeceksin Külün neden hep ateş altında kaldığını Hiçlikteki cümlelerin ortasında kalmanın Ne demek olduğunu, Dilinden yaşayı duyan ölünün Katilinin yüzüne bakışındaki çaresizliği Anlayacaksın "Kül yalnızlığımın ahı gökten yüzüne yağdı üşüdün mü" _beyhude |