Yavaş yavaş ölüm!
Küçük küçük...
Parça parça oluşuyor beden de, hayat! Hayatta ömür hızlı hızlı tükenir... Ölüm ise, yavaş yavaş gelir... Ölümün ayak sesi yavaş yavaş duyulur! Ölüm soğuk nefesi her an ense de hissettirir! Ama, gerçeği anlatmak zor gelir, insana... Her an, farkın da olmaya bilirsin! Zaman geçtikçe, yavaş yavaş öldüğünün farkın da ancak olursun! Son anda, yaşamın bilincine varırsın! Gece vakti doğan ayın... Kışın öğle vakti güneşte, eriyen karın... İlk bahar da dağların eteklerinden akan, berrak suyun... Ve yavaş yavaş ömürden tükenen yaşamın! Tekrarlayıp duruyor... Gün doğup, batıyor... Saat vakit te, vakit te, zamana mahkumdur... Hızlı hızlı atıyor yorgun kalbim! Eskiyor vücudum... Beyazlıyor saçlarım.... Ve ışığı yavaş yavaş sönüyor gözlerimin... En küçük hücrelerin isyanlarını okuyor hayatı... Toprağın üstünden çok, altındakilerle var olduğunu... Kara toprak ölüme aç! Beden, ölüme her haliyle muhtaç! Hayata ölüm, muhakkak, gerçek! Ve ölüm elbet beden de mutlak! Tek çıkış yoludur... Ölümsüzlüğün, ölümle karşılaştığı an! Azrail geldiğin de anladım! Ölümün bir hayatın son buluş belgesi olduğunu... Azrail, gelir, Hayata, ömür biter! Yaşamın Kesitleri canlı da devinen... Büyük bir pişmanlıkla... Gürül gürül akan, bir ırmaktır ölüm! Babalar ölür... Dolaşır gözü yaşlı anaların elleri, ölünün saçların da oğulların... Analar kahrından ölür... Yürekte! Kök salar! Hasret ve özlem yüreklere... ’Bir evlat pir olsa da’ O zaman anlar ancak neymiş öksüzlük? Oğullar ölür... Bir kafes olur ölüm! Ana kalbi bir kuştur... Azad" kabul etmez! Sevgililer ölür! Bir hicret olur ölüm! Bir sıla oiur, öiüm! Dinçer Dayı |