Ey hayat, seni bu kadar kıymetli tutuşum, ölüm sayesindedir.
Bir yatak odası, masa üzerinde bir mum, güneşlikler çekilmiş!
Pencere tamamen kapatılmış! Yatakta, bir ceset! Cesedin yanıbaşında eşi.. Diz çöküp, iki gözü iki çeşme! Feryat figan ağlamakta! Ağıt yakıp, dizlerini dövmekte! Arada, sırada... Korkusu sinmiş gömleğini koklamakta... Kireç beyaz duvarda, çivilenmiş... Yıllar öncesi, eşi ile evlilik resmi... Gözlerinde canlanan anıları... Artık ne bir çıtırtı... Ne de bir ayak sesi... O, kırk yıllık hayat arkadaşı! Yatıyor yatağında, hareketsizce... Bir daha kalkmamak üzere... Son kez ve ebediyen! Yatakta, boylu boyuna... Kıpırdamadan, cansız ve hareketsiz! O artık, bu fani Dünyada bir ölü... Üzerin de boynuna kadar beyaz bir çarşaf... Çarşaf üzerinde işe ağzı açık bir bıçak! Ölü! Mum ışığında sarı, baygın! Ve beti, benzi kaçmış, donuk... Son nefeste, belliki, ağzı, köpürmüş... Sarkık dudaklarında morluklar... Sağ eli ise sıkışan göğsü üzerinde! Diğer elini açılmış yana... Gözleri sanki, tepeye mıhlı... Asılı ahşap tavana... Yüzünde, donuk bir ifade... Dudaklarının arasında yana kaymış şiş dili... Yanağında işe küçük bir gamze.. Ama gözlerinde korku,... Ama, yüzün de endişeli ve sırlı bir an! Belli ki, ömür biçilen süre dolmuş! Azrail gelmiş, ruhunu teslim almış! Ve gitmiş! Çırpınamadan! Tek nefeste... Bir çırpıda... Bu bir ecel! Bu bir ani ölüm! Ölüm, hiç beklenmeyen bir anda gelen! Kaçınılmaz bir son! Dinçer Dayı |