Kardelen
... Sonra bir çiçek açar dağ yamacında; adı Kardelen.
İliklerine kadar işleyen soğuğa dayanır, Kara, borana dayanır, Ürperten fırtınalara... Var olmak yada olmamak... Yaşamak yada ölmek... Bıçak sırtı gibi bir şeydi onun için hayat. Yaşamak için gökyüzüne bakar, bulutlara bakar... Güneşi arzu eder yüreğinde... Aydınlığı, sıcaklığı... Kuytular, dağların eteğinde bir pusu gibi. Üzerine düşecek kayalardan ürperir. Acımasız rüzgarlardan... Direnir Kardelen. Yaşamak için direnir. Var olmak için direnir. Umudunu yitirmez. Gazzeli bir çocuk gibi direnir. Sımsıkı sarılır umutlarına. Sımsıkı sarılır hayallerine. Aldırmaz yıkılan, yakılan, darmadağın edilen hanelerine. Gökte süzülen bir turnaya takılır nemli gözleri. Ağlatan, sızlatan, kanatan zalimlere inat, Adaletten yoksun bu düzene inat, yüzünde bir tebessüm oluşur. Uçmak, açabilmek, alabildiğince ötelere kanat çırpmak ne güzel. Özgür olmak ne güzel. Bu çivisi çıkmış acımasız dünyadan bir nebze bile olsa uzaklaşmak ne güzel. Salkım salkım bulutlara dokunmak ne güzel.. Turna olmak vardı şimdi’ dedi Gazzeli çocuk. Bir kerpiç parçasına oturdu, arda kalan evlerinden. Yıkılan, yakılan duvarlara baktı. Camları kırılmış, üzerindeki tozlardan resimlerin görünmediği çerçevelere baktı. Yüzüstü düşmüş kardeşinin kanlı oyuncağına. Neden? Neden? Diyecek oldu, yutkundu. Diyemedi. Derin bir nefesle umuduna sarıldı kardelen gibi... Zalim bir dünyanın orta yerinde kanadı kırılmış bir kuş gibiydi. Nereye gideceğini bilmeyen yavru bir kedi gibiydi. Bembeyaz yapraklarına kan damlamış bir papatya gibiydi. Kimsesizliğin, çaresizliğin, bir başına kalmışlığın hüznünü taşır o küçücük yüreğinde. Tutunacak bir dal arar, dokunacak şefkatli bir el. Hiç olmasa teselli verecek bir dost sesi, bir kardeş sesi, halden anlayan bir insan sesi... Yalnızdı Gazzeli çocuk. İliklerine kadar yalnızdı. Bu kısacık ömürde ne çok zulüm var, ne çok ölüm var, ne çok ölüm var, ne çok... Yutkundu Gazzeli çocuk. Yutkundu, konuşamadı.. Kirletilmiş bu dünyada ne çok çiçekler katledildi. Ne çok kelebekler yandı. Ne çok kırıldı hayatlar... Bundandır hep vurgun kaldı bir yanımız... Hep yarım, hep eksik... Oysa baharlar renkleriyle gelirdi her mevsim. Yapraklarıyla, çiçeğe gebe tomurcuklarıyla... Yeşil yeşil tonlarıyla... Şimdi Gazze’de sadece siyah renkler var. İçli acılar, derin matemler... Bizede baharlar gelecek mi anne? Yutkundu Gazzeli çocuk. Soramadı. Abdurrahman Tümer |