Topal askerŞiirin hikayesini görmek için tıklayın eğriliği ve yüzündeki derin yara izleri çehresini garip bir görünüme sokmuştur. Ayağının topallığı ise yürek yakmaktadır.
Karşı tarafta birkaç kadın ve yetişkin bir kız oturmaktadır. Bunlar Ahmet Turan’ı seyretmektedirler. Onun yedi yıldır sırtından çıkaramadığı parça parça olmuş paltosuna, şalvarının uyumsuz çarpık yamalarına, yüzünün yamukluğuna ve eğik bükük topal ayağına bakıp durmaktadırlar. Aralarındaki, dış görünüşü ve tavırlarıyla yabancıyı andıran bakımlı ve alımlı kız, Ahmet Turan’a bakıp bakıp güler. Ahmet Turan bu durumdan çok müteessir olur. Yıllardır onlar için savaştığı insanlardan ilgi, sevgi beklerden böyle bir tavırla karşılaşması onu perişan eder. Kalkıp oradan uzaklaşır. Güvertenin en kenarından bir direğe tutunup denizi ve uzakları seyre dalar. Kendisine karşı yapılan bu hakarete bir anlam veremez. Aklına, bir arkadaşının geçende anlattıkları gelir. İşgal kuvvetleri komutanı Fransız generali İstanbul’a girerken bazı İstanbullu kızlar, kadınlar Fransız ve İngiliz askerlerine çiçekler atmış. Onlara pasta çörek ikram etmişler. Acaba bu kadın ve kızlar da onlardan mıdır diye aklından geçirir. Şaşkın vaziyettedir. Vatanında kendisini garip hissetmektedir. Herkese küsmüş gibi kimsenin yüzüne bakmaz. Vapurdan inip epey uzaklaştıktan sonra hamailin içerisinden adresi çıkarır ve rastladığı kimselere sora sora komutanının evine varır. Kucaklaşırlar. Gözyaşları birbirine karışır. Ahmet Turan çocuk gibi ağlamaktadır. Hıçkıra hıçkıra, içini çeke çeke dakikalarca ağlar, anlatır. O sırada komutanın arkadaşlarından Mehmet Nail Bey’in oğlu askerî tıbbiye öğrencisi Hüseyin Nihâl olayı seyretmekte anlatılanları dinlemektedir. Hüseyin Nihâl, bu fedâkar ve kahraman Türk gazisine yapılan densizliğe çok üzülür ve gençlik heyecanını da katarak Ahmet Turan’ın ağzından o arsız kıza bir şiirler cevap verir:
Ey saçları “alagorsan” kesik hanım kız!
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!Bacağımla alay etme pek topal diye. Bir sorsana o topallık bana nereden hediye ?Sen Şişli’de dans ederken her gece gündüz, Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüzYaylaları geçtik, karlı dağları aştık; Siz salonda dans ederken bizler savaştık .Ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız, Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!Olan işler dimağını azıcık yorsun! Biliyorum elbisemle eğleniyorsun;Biliyorum baldırını o kadar nazla Örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazlaBenim bütün elbisemden... Hatta kendimden... Biliyorum: Çünkü bugün şu dünyada benNeyim? Bir hiç... İşe güce yaramaz topal... Sen sağlamsın, senin hakkın, dünyadan zevk al:Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz!Ey gözünün rengi bana yabancı güzel, Her yolcunun uğradığı ey hancı güzel!Sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün Yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün.Sen o sıcak odalarda cilveli, mahmur Dolaşırken... Biz de tipi, fırtına, yağmur,Kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık; Aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık.Sen açılmış bir bahardın, biz kara kıştık; Bizden üstün ordularla böyle çarpıştık...Gülme öyle bana bakıp pek arsız arsız Sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız!Sana karşı haykıranı, mecbursun dinle; Bugün hesap göreceğiz artık seninle:Ben cephede geberirken, geride vatan Aşkı ile bin belalı işe can atanAnam, babam, karım, kızım, eziliyorken Dağlar kadar yük altında... gel, cevap ver, senBana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız? Köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız!Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda...Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu: Sizin için harp ederken yedim kurşunu.Onun için topal kaldı böyle bacağım, Onun için tütmez oldu artık ocağım.Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda.Kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız, Bu amansız boğuşmada öldü yarımız,Ya siz nasıl yaşadınız? Bizim kanımız Size şarap oldu sanki... Şehit canımızGüya sizin mezenizdi! Yiyip içtiniz; Zıpladınız, kudurdunuz arsız, edepsiz!..Gerçi salonlarda senin “yıldız”dı adın, Hakikatte fahişesin ey alçak kadın!Ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu: Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu.Omuzun da neden seni fuzuli çeksin? |