GENE YOKSUN*Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Gün Doğumu
Eren, sabahın erken saatlerinde, her zamanki gibi deniz kenarındaki bankına oturmuştu. Gözlerini ufuk çizgisinde bir noktaya dikmiş, dalgaların kıyıya vuruşunu izliyordu. Deniz, sanki ona geçmişi anlatan bir hikâye gibiydi. Eren’in aklında ise sadece Zeynep vardı. Zeynep, hayatına girdiği günden beri onun dünyasını aydınlatan, her anına neşe ve umut katan kişiydi. Fakat Zeynep’in iş nedeniyle başka bir şehre gitmesi gerekmişti ve bu ayrılık, Eren’in yüreğinde büyük bir boşluk bırakmıştı. Her gün Zeynep’in geri dönmesini bekliyor, onunla birlikte geçirdikleri mutlu anıları hatırlayarak avunuyordu. Bankta otururken, çantasından küçük bir defter çıkardı. Bu defter, Zeynep’e olan duygularını ve ona yazdığı mektupları içeriyordu. Eren, Zeynep’e her gün bir mektup yazıyor, fakat mektuplarını asla göndermiyordu. Bu onun Zeynep ile arasındaki özel bir bağdı, sanki yazdıkça Zeynep’le konuşuyor, ona yakın oluyordu. Eren, defterin sayfalarını karıştırırken, içinde en çok anlam yüklediği bir mektuba geldi. Bu mektubu, Zeynep’in gittiği ilk gün yazmıştı: Sevgili Zeynep, Buralar sensiz çok sessiz ve soğuk. Her şey yerli yerinde, ama hiçbir şey yerli yerinde değil. Senin sesin, kahkahaların, bakışların eksik. Kalbimde bir boşluk var ve bu boşluğu ancak senin dönüşün doldurabilir. Seninle birlikte geçirdiğimiz o güzel günleri hatırlıyorum. Denize karşı yürüyüşlerimiz, parkta oturup saatlerce konuşmalarımız... Şimdi tüm bunlar sadece birer anı oldu, ama bu anılarla yaşıyorum. Çünkü biliyorum ki bir gün yine geri döneceksin ve biz kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bu bekleyiş, umutla dolu bir bekleyiş. Seni her geçen gün daha çok özlüyorum, ama aynı zamanda her geçen gün sana kavuşacağım anın hayaliyle yaşıyorum. Bu umut, beni ayakta tutan tek şey. Seninle yeniden bir araya gelene kadar bu umutla yaşayacağım. Sevgiyle kal, Eren, mektubu okurken gözlerinde bir damla yaş belirdi. Ancak bu yaş, hüzünden çok, içinde taşıdığı umudun bir yansımasıydı. Eren, Zeynep’in geri döneceğine inanıyordu ve bu inanç ona güç veriyordu. Günler, haftalar, aylar geçti. Eren, her sabah aynı bankta oturup Zeynep’i düşünmeye devam etti. Ta ki bir gün, sabahın erken saatlerinde bankına oturduğunda, ufukta tanıdık bir siluet belirene kadar. Eren gözlerine inanamadı; bu, Zeynep’ti. Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atarken ayağa kalktı ve Zeynep’e doğru koştu. Zeynep de Eren’e doğru koşarken gözleri dolmuştu. İkisi, sahilin ortasında birbirlerine kavuştu. Eren, Zeynep’i sıkıca kucakladı ve kulağına fısıldadı: "Hoş geldin, sevgilim." Zeynep, gözlerinden akan yaşlarla gülümsedi. "Eve döndüm," dedi. O an, Eren’in tüm özlemi, sevgisi ve umudu, gerçek olmuştu. Ayrılığın acısı yerini, kavuşmanın tarifsiz mutluluğuna bıraktı. Artık her şey tamdı. Çünkü Zeynep geri dönmüştü ve onların hikâyesi kaldığı yerden, umut dolu bir şekilde devam ediyordu.
..
Gene bu gece yoksun, Yüreğimde hüzün var. Sensiz her an boşluk, Gönlümde ağır bir yük var. Kabullendim gidişini, Sabretmeyi bilirim, Ey canım gittin de neden, Aşkınla dolu her nefesim. Gene bu gece yoksun, Gözlerim seni arar. Düşlerimde sen varsın, Kalbim hep seni anar. Gene bu gece yoksun, Sensizlik içimde bir yangın. Bir umut ışığı ararım, Gel, bu geceyi aydınlat. Gene bu gece yoksun, Sözlerin aklımda kalır. Ayrılık zor gelir bana, Sevdam buna nasıl dayanır? UMUT* SEVGİ* ÖZLEM* / AHMET NEJAT |