Mezar
Tüm umutlarımı bir şişeye doldurup
denize fırlattım bu gece. Sahilde kapatırken ayak izlerimi rüzgar ve akarken maktul bir aşkın son yaşları kulağımda çınlayan ihanetin soluğuydu. Kabuk tutmuş sandığım yaralarım aslında hep midye kabuğuydu... Bilmiyorum neden sevdim seni sanki sen hiç hissettin mi dört yanını ürpertircesine rüzgarın nefesini hani yıldızların körkütük sarhoş gökyüzünün bomboş olduğu bir gecede titreyen ellerinin dinledin mi sesini ya da en sevdiğin şarkıyı mırıldanırcasına bir meltemle inledin mi? Yok, yok sen hiç bilmedin ki bir martının gecedeki son çığlığını deniz fenerindeki eski lambanın bıkkınlığını. Gözlerimden akan o yorgun ufkun sıkkınlığını ellerinle hiç silmedin ki Sırtımdan vurdun işte sonunda en koyu halindeyken yağmurun demi ve en baş köşeye oturmuşken aşkın ta başımın üstüne gözyaşımın üstüne oturmuşken sen vurdun beni. Uzaklarda son şarkıyı homurdanırken dalgaları yırtan tanker ihanet gözlerine en çok yakışandı ihanet ellerinde hançer... Mezarıma gelemezsin onlar gibi sen de çünkü bilemezsiniz bu her sabah gözlerinde toprakla uyanan adamın aslında çoktan öldüğünü ve durmadan akan yaşlar gibi ruhunuda gözlerine gömdüğünü bilemezsiniz. O pas tutmuş, küf tutmuş, yosun tutmuş gözlerinizle çok zamandır gönlümde yatan cesedi göremezsiniz... |