şehrin heykelleribiri, beklendiği gibi pelerinli bir hırsız abi… güveniyor içindeki derrrin ecele balkonlardan sarkan ormanda geziniyor kafasında sonsuz olamama endişesi cahilce biri var ucuzlanıyor sabahtan ve ayılıyor yavaşça şehrin heykellerini özlüyor duvarlarını sayfalar sanıyor bilmediği bir dilde ama ölüm yazdığından emin ha biri it gibi masum masum çalgıcıları dinlediğinden ya da seyrettiği deniz ortadan ikiye ayrıldığından hiçbir inançla kesişmeden babasından daha çirkin bir oğlanla kabuslara yattığından biri babasına bir sandık dolusu akrep yolluyor annesine de yan sanayi bir van gogh kulağı kulağa hoş geliyor gecenin göğsünde aynasızların ortalıkta dolaşan özlü sözleri hani ifade odalarında birden çıkıveren bir opera-uzun hava çiğniyor ağzında tanrı nüktedan beyler ağır saat on ikiyi gösterdiğinde yeni yıla giremeyecek olan biri tam parçalanma sırasında, bölünme yasında şehrin orgazmı esnasında kendini vuruyor havai fişekler geçiyor havai fişekler patlıyor denizin üstünde devasa bir salıncakta sallanıyor biri zincirleri ta uzay boşluğundan sarkıyor birazdan suya düşüp deniz kızı sanıp gülümsediği köpekbalıkları onu dansa kaldırıyor ne yani yara satın alınır mı sanıyor palyaçolar kendilerine uzak sanılan kanlı zaferlerine doğru koşarken zarif kesikleriyle süslü kadınlar ilkgençlik yıllarının şarkılarıyla mağaralarına çekiliyor şehrin ipleri çekilmiş ortadan başlayan sesler yayılırken orta dünyanın vicdanına biri köşede hayatının kadınını bulmuş ama parada anlaşamıyor … |
anlaşılması gereken şeyler de yazmıyor olabilirim.
takılıyoruz işte hayatta.