korkulukYüzünde okuduğum cin ayeti Nereden bilecek dokunmak belki O çocuğun yok elleri Silahların ve siyah atların gölgesinde Büyütmüş içinde Merhamet dediği şeyi Ters dönmüş ağaçlar ve evler Arasından sana geliyorum Kelle koltukta, Bir korkuluk gibiyim Yalnızlığını vahşi hayvanlardan koruyan Sana Eylül ile, her yaşama gereken birkaç ölüm ile geliyorum Yüzünde okuduğum cin ayeti Bir adamın zarif kayboluşuna benziyor Bir adamın babasızlığına, aynasızlığına Öyle ya suretsizliğine benziyor Seni çok hazır, çok hazır ol sevmişler Kefilin olmamışlar Tenine dökülememişler ben sana ilk defa geliyorum deriyim kemiğim bir anatomi bilgesiyim sana Dylan’ın özlü sözleriyle geliyorum fısıltıların kendilerini bir kenara atışlarını duydum artık çığlığa bilgi deniyor aramızdan boşluk bile geçmemeliydi artık bu gökyüzü , bu çıldırmalar, bu ateşsizlik artık daha fazla anlatılmamalı sadece umut edeceğiz yoksa yoksa sadece şair olacağız bütün denizlerde boğulup, bütün hapishanelerde yattım önemli olan tanrının bize inanmamasıydı bu yap-bozu tamamlayıp sana panayır tozu, saltanat defteri aldım Kopmuş kanatlarından bahsedip Seni annenin önünde utandırmayacağım Ben sana ruhsuz, dolaşımsız geliyorum Tutanaklardan, cemiyetlerden, gizli yaratıklardan Sıyrılıp ve gözlerimin karanlığa alışması gibi Ama Fakat Diye hayatı mesafeli açıklamalara bağlamadan Ters dönmüş sokaklar ve yağmurlar arasından Tam da senin istediğin gibi sıradan Bu kadar yaşamsız yeryüzünde bu kadar zarif kalmak Büyük bir hata ancak Cebindeki kelebeğin ömrü Açtığı yaradan daha kısa olacak… |
bu gökyüzü , bu çıldırmalar,
bu ateşsizlik artık daha fazla anlatılmamalı
sadece umut edeceğiz yoksa
yoksa sadece şair olacağız
eyvallah...