Başbuğ Alparslan Türkeş Destanı
Başbuğ Alparslan Türkeş Destanı
Hânım hey! Canım hey! Gün batmış, Oğuzda bozkır kararmış idi, Lacivert göğe asılı yıldızlar morarmış idi. Yiğitler Orta Asya bozkırında at koşturup selamlaştılar, Işıkla saçlarını Seyhun suyunda yıkamaya başladılar. Oğuz erenleri, yeşil ot örtüsüne bürünüp yere indiler, Toprak üzerine yaslanıp Yüce Hakkın adını andılar . Kimisi yıldızlara dalıp gitmiş idi, kimisi tatlı düşlere, Suda oynayan ışığı seyredenler ise daldılar işlere. O gece gökte bir yıldız kaymış idi, Etrafa büyük bir ışık yaymış idi. Gün ışığıyla Oğuz erenleri uyandılar, at bindiler, Atlarını Seyhun’a sürdüler,Oğuzdan geri döndüler. Alp- erenleri ile Seyhun’u Canlar geçti, Bakalım yiğidim, Seyhun’u kimler geçti? Boğa derisinden örtüsü olan erler dağı aştı yine, Kara taşı kül eyledi, Uşun Koca ile Kara Göne . Bayındır Han ile Seyhunu Hanlar geçti, Onun ardınca Seyhun’u canlar geçti? Çaya baksa çalımlı, çalkara kuş erdemli,gözü kapalı, Kemeri kurma kuşaklı,alnı açık, kulağı altın küpeli. Oğuz beylerini bir bir geride bırakıp yol açtı, Kazıklık Koca Oğlu Bey Yigenek sudan geçti. Altmış koyun derisinden kürk eylese ulak örtmeyen, Altı koyun derisinden külah eylese kulak örtmeyen. Kolu irice, Kazan Bey dayısı Aruz Koca sudan geçti. Onun ardınca bakalım yiğidim,Seyhun’u kimler geçti? Kuru çaya köprü kuran, geçenden otuz akçe alan, Geçmeyenden ise döve döve zorla kırk akça alan. Köprüden geçip Seyhun nehrinin suyunu içti, Duha Koca Oğlu Deli Dumrul da sudan geçti. Onun ardınca Bamsı Beyrek sudan geçti, Onun ardınca Kara Budak sudan geçti. Saymakla Oğuz erenleri tükense olmaz, Tükense zaten destanın değeri kalmaz. Onun ardında Üç Oğul sudan geçti, At üstünde yiğitlerle Yağıl sudan geçti. Oba başçısı yolun damarını eline aldı;vurdu gitti; Konstantiniyye derler bir yere vardı,o da vardı gitti. Şar bir ulu derya kıyısına yerleşmiş her şeyi unutmuştu, İstanbul’da Konstantiniyye’nin duvarları göğü tutmuştu. Oğuz erleri ak güvercin şekline girip deryada yaşadılar, Duvardan aşıp Kızıl Elma üzerine ipek halı döşediler. Ala sayvan gökyüzüne yükselip,Topkapıya otağ diktiler, Ak sedirden kadırga,kayından kalyon donatıp döktüler. Doksan tümen levendi Akdeniz’e saldılar, Derya ortasındaki bir yeşil adayı aldılar. Heybetli dağlar sanki kale gibi göğe yükselmiş idi. Al al turunçlar taze olarak yeni Fizandan gelmiş idi. Bayezid Han oğlu Süleyman Han oğlu Selim Han, Leventlere buyruk verdi,savaşa gideceklerdi her an. Geceler gündüzlere, gündüzler gecelere dönmüş idi. Seyhun kıyısında kayan yıldız Kıbrıs göğüne inmiş idi. Oğuz Han oğlu Avşar’ın başçısı eline kılıç alıp bağırdı, Oğuzda Ayhatun nur topu gibi oğlan çocuk doğurdu. Adını Arslan koydu,iri parlak gözleri vardı,can buldu, Gök yeleli,bir kurt idi,arslan büyüdü, Alp Arslan oldu. Dağa taşa sığmadı,gücünü o Oğuz Atasından aldı, Başıaşı dik olan, kara gözlü yağız bir delikanlı oldu. Kılıç kuşandı,göğün efsunlu yıldızları omuzuna kondu, Düşleri Kızıl Elma üstüne idi,Besmeleyle Hakkı andı. Sevdası gök bayrak ve al bayrak üstüne idi, Atsız derler bir yiğitle yolları buluşmuştu geldi. Düşleri birlikte gördüler varıp kılıcı yere çaldılar, Günlerden bir gün Kurt başlı tuğu ellerine aldılar. Atsız,Alp Arslan,Zeki Velidi Togan ve Orkun Bey ile, Tevet Beyle Sançar Bey dahil nice beyler çekti çile. Atlarından inip,abdest alıp,ak alınlarını yere koydular, Yüce Tanrı’ya dua edip,Nizam-ı Alem davasına uydular. Sarı tunç borular çalındı,o gün ele öz kılıçlar alındı, O gün kargı dilli kayın oklar atıldı,ala çadıra gelindi. O gün namertler tuzak kurup onlara sapa yer gözetti, Ama gel gör ki yiğidim,Boz atlı Hızır onlara yardım etti. Emir demiri keser idi,O gün emir büyük yerden gelmişti, Bey yiğitleri bir bir tuttular, zalimler onları hedef almıştı. Kimi kolundan asıldı, kimi tepesinden ışığa tutuldu, Kimi hücrede zulüm gördü, kimi mahzende unutuldu. Yirmi üç eren zindanda öldü, geleceğe ağdı, umut oldu, Dövülerek tavlandı,kırılmaz çelik oldu,Türk’e ümit oldu. Mavi gökte güneşi,gecede yıldızları bir daha gördüler, Alp Arslan sayla yoğruldu,Hak kapısından içeri girdiler. Yağız bedeni kaskatı oldu,doğru Yusuf’un yanına koştu, Taşı sıksa ezerdi,Alparslan’ın yıldızı aya kavuşmuştu. Bir sabah onun sesini duyduk,gür ve heyecanlı tabi, Adı adlanmış,ünü ünlenmişti, gök yeleli kurt gibi idi. Gel gör ki yiğidim hatalar milletin yine gözünden kaçtı, Gök yeleli kurt dara düştü uzağa gitti;ak dağları geçti. Dokuz ağızdan destan haykırdılar,kâfire kılıç çaldılar, Kara günler içinden,yıllar içinden geçildi,abdest aldılar. Özmenler nice yiğitler ile kahpe kurşunlarla devrildiler, Nice Önkuzular,İmamoğulları kefensiz toprağa girdiler. Ak alınlı yiğitlerin al kanları kara toprağa aktı, Gök yeleli kurdun gözleri buğuluydu,derdi çoktu. Zulüm artık son haddine varmıştı, Güzel yurdun gökleri kararmıştı. Yine bir gün borular çalındı, davullar dövüldü, Ak koyunla kara koyun birbirine karışır oldu. Yaş kurudan, kuru yaştan ayrılmadı yoldan sapıldı, Ölsün diyene vuruldu, yaşasın diyene ise tepildi. Koca kurtlar gençlerle bir bir devşirildi,zindana kondu; Ölüm fermanı yazıldı,kurtlar için yıllar çileye döndü. Gel gör ki, zulüm payidar olmaz,yiğitler meydana doldu, Alp Arslan yine oba başına geçip tekrar Başbuğ oldu. Çakallar uluyanda gök yeleli kurt yüce oldu, Dostlar dara düşse de ak sakallı koca oldu. At bindi, kılıç kuşandı,engine indi,yalçın dağlara vurdu, Diyar diyar gezdi,meclis açtı,Oğuz içinde keneş kurdu. Oğuz erenlerine akıl verdi,semaya Gök Bayrağı açtı, Gün doğusundan,gün batısına gidip öz yurduna geçti. Türk beylerini bir yere yığdı,Ulu toy, ulu yığıncak eyledi, Türk Oğuz beyleri iyice işitsin,dinlesin diye söz söyledi. Bakın ey yiğidim, Sanadır öğüdüm; Bu dünya,gelimli gidimli dünyadır, Ahir son ucu ölümlü olan dünyadır. Alp Arslan Han bir gece ansızın yerinde durmuş idi, Besmeleyle erlere altın sırmalı kuşak kuşandırmış idi. Hayat çeşitli ihmallerle dolu kurtuluşu Hakta görmüş idi, Atına binmiş ve tatlı canını al kanatlı Azrail’e vermiş idi. At ayağı külük, ozan dili çevik olur derler, Kara haber tez yayılır dinleyin siz beyler. Alp Arslan’ın öldüğünü tez zamanda cümle alem işitti, Karalar bağlandı,yakalar yırtıldı,sevenler cenazeye gitti. Ak pürçekli analar saçlarını yoldu, Ak sakallı kocalar göz yaşlarını sildi. Geceden yollara vuruldu,İstanbul’dan, Kars elinden, Diyarbekir’den,Cezire-i Kıbrıs’tan,yurdun her yerinden. Frenk ellerinden, ulu deniz ötelerinden genç yiğitler, Ak sakallı kocalar, yeşil gözlü sunalar söyledi ağıtlar. Dağ taş insan oldu,Ankara böyle bir kalabalık görmedi, Yiğitler yedi kat arşa dayandı,kargaşaya fırsat vermedi. Yer sarsıldı,gök sarsıldı,göz kısılıp yüzde hüzün kaldı, O gün erlerin benzi soldu, bey yiğitlerin yüreği daraldı. Tekbir getirip,Allahü Ekber deyip Hakka el bağladılar, Beyaz güvercinler dahi bu kurdun ölümüne ağladılar. Dedem Korkut geldi boy boyladı hem soy soyladı, Bu boy Avşar oğlu Alp Arslan’ın olsun diye söyledi. Benden sonra alp ozanlar söylesin dedi, Alnı açık cömert erenler dinlesin dedi. Yöm vereyim hânım! Yerli kara ak dağların yıkılmasın! Gölgelice kaba ağacın kesilmesin!Kula hor bakılmasın! Canlı akan güzel suların kurumasın! Bitmesin, Kadir Tanrı seni namerde muhtaç etmesin! Koşar iken ak boz atın sürçmesin,yorulmasın, Sen vuruşanda kara polat öz kılıcın kırılmasın! Allah’tan hiç bir zaman ümidin kesilmesin! Âhir sonu Hak bizleri imandan ayırmasın! Başbuğa Fatihayı dua kıldık,bilen okumaya başlasın, Fatihanın sevabını adı görklü Muhammet’e bağışlasın. Hânım hey! Canım hey! Sevabı Başbuğ’ün ruhuna olsun, Allah duamızı mübarek kılsın. Not:Bu şiir,Türkeli Gazetesinde Ahmet Bican ERCİLASUN’un yazdığı Destandan alınıp şiirleştirilmiştir. Yusuf Tuna |