ŞEREF
ŞEREF
Devasa bir şeref vardı bir zaman Aman vermezdi can düşmanlarına Ezilenleri ve masumları korurdu hep Yaşaması, yaşatmak içindi tüm zayıfları Ödün vermedi benliğinden ve onurundan Öyle bir onuru vardı ki şerefin; Şerefin, adı değil kendisiydi o Dağları delerdi ünü, eritirdi taşları Gereğini yapardı, dik tutardı başları Bastığı yerler titrerdi azametinden Titrerdi ama sarsılmazdı yerinden Kimse iki paralık edemezdi onurunu Şerefin, çünkü dünyada raici yoktu. Sonra... Yer yerinden oynadı bir ara Şimşekler çaktı beyninde dünyanın Ve, altı üstüne geldi her yanın. Birileri, bir şeyler uğruna, dünya uğruna Önce yüzünü ve gözünü boyadılar Sonra, başını eteğiyle kapadılar… Adamın yerinde, adam boyu çelik para kasası Göz görmez, kulak duymaz ve kiralık kafası Adam parayı mı yer, yoksa para mı yer adamı? Düşünmek mi zor yoksa sormak mı bu soruyu? Bulsam da sorsam bunu şerefe, Nerededir acep, kadehte mi, meyde mi? Yoksa gitti de, geri gelmez yerde mi? Az bir ücrete sattık şerefi, şerefe diye diye! Lazım oldu, dünyayı versen gelmez geriye. Haydi şeref, son bir gayret Onurum ayağa kalksın kopmadan kıyamet... Murat Kahraman Murâdî Nisan 1999/Kavacık (Tozlanmış dosyalardan.) |