Ağıt Deprem
Yoksulduk, dibine kadar
Geceydi, kapkaranlık bir gece Kıştı, soğuktu, Ve kar yağıyordu Biz üşüyorduk, Kediler, köpekler ve evsizler sokakta üşüyordu Yarın erken uyanmak için uyuyorduk Zenginleri daha da zenginleştirmek için Kral ve soytarıları daha rahat uyusun diye Yarın erkenden uyanmak için uyuyorduk Çocuklara ekmek getirmek için Yarın köle gibi çalışacak, Yorgun eve gelecek Ve yine uyuyacaktık bir sonra ki gün için Yoksulduk, soğuktu, geceydi, kapkaranlık bir gece Gecenin en zifiri Ve en soğuk anında Bazıları uykunun en tatlı anındayken Bazılarının borçtan, yoksulluktan bükülmüş beli Karanlık ve soğuk Birden yer sarsıldı, binalar, insanlar sarsıldı Rüyanın en güzel anında uyanıverdik Uyanıverdik karanlık ve soğuk Yer çatlıyor Gök inadına soğuk Önce binalar yıkılıyor Sonra bir bir insanlar Çığlıklar havada buz tutup yere düşüyor Bazı feryatlar yıkıntılar altında kalıyor Bir zaman sonra her şey derin bir sessizliğe gömüldü İnsanlar şaşkın Sokak köpekleri, kedileri şaşkın Yerden azap, gökten rahmet yağıyordu Ve sessizlik Derin bir sessizlikten sonra insanlar irkildi ’ne oluyor, ne oldu?’ dedi Kar yağıyor bak Hava da inada gelmiş Vurdukça vuruyor soğuk Üşüyorum Bir yandan soğuk bir yandan yoksulluk Üstüne bir de deprem Yıkılıyor yıkılmaz denilen binalar Beton değil kağıt misali Nasılda toz haline geliyor Oysa ekmeğimizden Elbisemizden Ve hayallerimizden kısmıştık Bir ev sahibi olalım diye Kim bile bildirdi ki ev değil de mezar aldığımızı Onca parayı mezarımıza vermişiz Ölüm haberleri yankılanır Ölü kokusu, ölüm korkusu yayılır Ceset ceset dolu binalar Çığlık dolu enkazlar Ve bir anne Yalnızca kendi kavminin Ve Allah’ın anladığı yasak bir dille Ağıt yakıyordu Aslında yürek dağlıyordu: ’Felekê xayînê te çi anî serê me Keça min Dijle, kurê min Ferat de rabin Dê bi gorî, hewar delal, hewar delal Bê we nakenê dilê min, ez bi gorî Xwezî ne hûn, ez bimrim, dê bi gorî De rabin delalê ber dilê dayika xwe’ Sustu her şey, iş makinesi, kuş sesi, Soğuk hava, açlık, sususuzluk unuttu kendini Usulca gökten yağmur, gözlerden yaş aktı Enkaz ağladı, mezar ağladı, yer ağladı Ve şair ağladı Öldük ey halkım, bizi unutma Bir baba sımsıkı sarılmış enkaz altındaki kızının eline Çaresiz beklemede Sanki kızı ’Tut ellerimden baba, bırakma’ der gibi Bir baba cebinde bisküvi ile beklemede Enkazdan çıkacak çocuklarını doyurmak için Ağlıyor, yine ağlıyor Bir baba ’Keşke ölseydim de bu anları görmeseydim’ diye kahr olmakta Aç, susuz, içi söylenmemiş sözlerle dolu Morglardaki sahipsiz cenazeler bizim Enkaz altında can verenler bizim Ebeveynsiz kalan bebeler, çocukları ölmüş ebeveynler Hava soğuk, çaresizlik ve yalnızlık Vurdukça vuruyor insanı Unutulduk ey halkım enkaz altında Sen bizi unutma. Sen bizi unutma Sesimi duyan var mı?’ diye bağırıyorsunuz ya Yıllarca çığlık attık, bağırdık, feryat ettik Bizi duyun dedik Duyan olmadı bizi Ve kıstılar sesimizi Şimdi böyle çaresiz, karanlık ve soğuk enkaz altında Susuz, aç ve takatsızken nasıl ses vereyim Bak, kral ferman okur Soytarıları hokkabazlık peşinde Rahip, dilinde Tanrı, kalbinden put taşır Leş kargaları sarmış dört bir yanımızı Sessizliğimiz çığlıktır duyabilene Kulaklar sağır, gözler kör, diller lal ’Sesimi duyan var mı?’ diyorsunuz ya Evet, sesinizi duyuyorum, Fakat siz beni duyuyor musunuz? Şair, unutma, bunları da yaz. Yaz ki halkımız unutmasın bizi Yıkıldık, öldük, enkazda kaldık Hava soğuk, karanlık Ve bedenimizi çepeçevre saran korku Sağ kalanlar bir değil bin defa öldü Tükendi gözyaşları tükendi umutları Şimdi böyle tek başına yapayalnız Viran bir şehrin orta yerinde Oturmuş, yüzüne gözüne kül vuruyor Kül yiyor, kül oluyor her yanı Tükendik artık, Tükendi kağıt, kalem ve umutlar Yeni bir baharda yeşermek Yeniden filizlenmek Çiçek açmak gerek Şair, sen yazmaya devam et Sözlerin keskinliği can suyu oluyor bize Yeniden başlama umudu veriyor Ve Şair bembeyaz bir sayfa açtı Yaşama dair, umuda dair. 15 Şubat 2023 |