GitmekŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Yolculuğa çıkan bir yolcunun hikayesi.
Gidiyorum,
Tren son kez ayrılık düdüğünü acı acı çalıyor Biliyorum ayrılık vaktidir çalan her düdük Her şeye veda etme zamanı Yaşanan tüm yaşanmazlara Adımlarım korkak, isteksiz Her adımda bir pişmanlık doğar içime Son defa geriye bakma hissi öylece oturdu yüreğime Bakamadım, Baksaydım, dayanamayıp ağlardım. Gerçi bakmadan da ılık gözyaşları ıslattı yanaklarımı. Biliyorum şimdi el sallıyorlar ardımdan Ve bir kova su döküyorlar yoluma. Her şeye rağmen karası gitmiş trendeyim. Pencere kenarına oturup Dayanamayıp dışarı baktım. Dışarıda gözyaşı selleri, ayrılık ağıtları, Anne çırpınmaları, sevdalı yürekler. Sonradan gözlerim aradı bizimkileri Aradım, gözler kan deryası Güçlükle durabiliyordu annem Ve bir omuzuna yaslanmıştı babamın. Sonra gözlerim aradı uzakları Bir kolon dibinde, Bir gonca gül ağlıyordu. Yazması hafif örtüyordu yüzünü Belli ki göz incilerini saklıyordu benden Ve bende ondan saklanıyordum Oysa ikimizde yalancısı olmuştuk avunmaların Utanıp bakamadık birbirimize. İlk ray gıcırtısıyla başlar ayrılık Şimdi herkes pencerelerden el sallıyor sevdiklerine Ve sevdikleri el sallıyor gidecek sevenlerine Yapamam dedim, yüzümü koridora çevirdim Ama yürek bu Son bir defa göresim geldi annemi Tek nefeste pencereden çıkarıp başımı İlk defa o kadar yüksek sesle bağırdım Korkmadan, utanmadan “Hoşça kal anne” “Hoşça kal baba, Hoşça kal ismi yüreğimde saklı sevdiğim” Derken bir hüzündür çöktü içime, Dayanamadım, herkes gibi bende ağladım. İlk istasyonda hasret dağ gibi Bilmiyorum, gidişim ihanet miydi? Yoksa gitmem gereken yere mi gidiyordum? Anlayamadım, Gerçi anlasaydım bahar yine gelmeyecekti ülkeme Hep kışını yaşayacaktım hayatın Ve hep hazan mevsimi gibi dökülürdü yıllarım. Bir ara dışarıya takıldı gözlerim Her şey nasılda bir bir geride kalıyor Nasılda giden bir daha geri dönmüyor Dağlar, ovalar, nehirler, köprüler, tüneller Ve insanlar... Dalmışım, ılık bir rüzgârla kendimden geçmişim. Rüyamda annemi gördüm. Ağlıyordu garibim. “Oğul gitme” diyordu. “Bu dağların suyu olmasa Köy şafağında duymazsan kuzuların sesini Yıkılırsın yavrum. Gitme, gidersen yıkılır, Viran olur bülbülyuvası, ebabil ocağı Gitme oğul, bana bir gelin getir Öpsün ellerimden Yetmiş köy ötesi duysun halayınızı. Gitme, ana yüreğidir dayanamaz, En çok üç ay dayanır, sonra yıkılır, oğul” Yaşlar deryasında buldum kendimi bir an Ve doya doya öperken annemin sanatkâr ellerini Duran tren uyandırdı beni, Yanağımda hafiften bir ıslaklık. Artık dönüş yoktu Anladım, sevdiklerime hoşça kal demenin vaktiydi Hoşça kal anne Biliyorum, en çok senin emeğin var bende En çok sen seviyorsun beni Ki mecburdun buna Çünkü sen annesin Ve anneler evlatlarını yaşam gibi severler Hakkını helal et anne. Hoşça kal baba Affet, istediğin gibi olamadım. Olamazdım da Seni kırdıysam cahilliğime bağışla. Hoşça kal ihanet nedir bilmez, Çocukça oyunlarda bile hileye başvurmaz kardeşlerim. Aşk olsun kardeşliğinize... Hoşça kal sevdam, İnan bu yürek bir an olsun unutmayacak seni Hoşça kal köyüm, insanlarım Hoşça kal Dicle, Bilmem affeder misin beni Bensiz yine deli deli akar mısın? Ya sen Fırat, Hala taze gelinler mi yutacaksın? Hoşça kal yurdum insanları Nazlı gelinler, toy delikanlılar Ve ırgatlar; pamukta, buğdayda, mısırda... Ve işçiler; fabrikada, maden ocaklarında… Biliyorum, Gittiğim yerde kara tren türküsü söylenmeyecek, Ve gittiğim yerde ben kara trenleri beklemeyeceğim Hiç gurbet türküsü dinlemeyeceğim... Yazarsam Bir anneme Bir de sevdama yazarım O da adressiz. Bilmiyorum, gidişim ihanet miydi? Yoksa gitmem gereken yere mi gidiyordum. Bilmiyorum ama gidiyorum. |