antoloji
Ağzında hayatın tadı öldü babam
Babaannemin sırtında büyüdüm Bir kaç ay Ağzıma düşmemişken babamın eli Sırtıyla kucakladı çocuğunun gidişini Acı nedir diye öğrendim Babaannemin sırtında Beli kambur sırtında benim biriktirdiğim yokluk Adımlardı yolları Yaramı azaltmaya Ne onun yarası azaldı nede benim Yol gittikçe Ne onun oğlunun toprağı azaldı Nede benim babamın Duydum ki bir kaç. ay sonra ölmüş babaannem Ne babamın kokusu kaldı göğsünde Ne de sırtında benim Giderken kanadı kırık göçmen kuş gibiydi Yaşarken de yaşamadı Ölü iken de Bırakmadı bir türlü sarıkamışın soğuğunda büyümeden ölen dedemi Vatan dediler Toprak dediler Din dediler Ama anlatamadılar bana Ayağında ayakkabısı olmayan dedem Mezarsız bir toprak altında neden yalnız yatıyor Ey ölüm Yuvası olmayan serçeyim Küçücük kanadım Uçamadım kanatsız Dışarıda kocaman dünya Çatım hep yağmur alıyor ıslanıyor yüreğim Ömrümün son deminde anladım Bir çocuğun babası çatı Annesi pencere imiş Çatısız doğan çocuğun penceresi de kırık akif tütüncü Ey Yeşilyurt’un gözleri pınar çocuğu Sıvaları dökülüyor Geceleri konduğun evinin Çıkmaz olduğuna bakma yolunun Varoş olsa da yaşamışlığın Akif tütüncü Benden selam söyleyin uçurtmalarıma El sallamadan koptuğum çocukluğuma Akif tütüncü Ayşe doğurmaya çalışırken felç olan Öksüz bırakan göğsündeki sütü Ayşe güzeldir Annemin annesi Pınar gibi çağlayan ülkemde Kurak bir pınar olan ülkemde ilk eştir Mezarı atılmıştır bilinmeze Dua geçmez Yol geçmez mezarının baş ucunda kimin umurunda ölümün Unutulması gerekir değil mi Bir anne,ilk eşse Akif tütüncü Asuman dı Egomun benden daha güzellere aşık olmayı özlediği yıllardı Ankara’daydık soğuktu sevimsizdi yaşadığım şehre yabancı kalbim vardı Kimyanın bütün laboratuvarlarında O güzel kız formüller arardı Ben de onu Anfiyi ilk defa gördüğüm günlerdi kocamandı onun gittiği yolları takip ederdim kaybetme korkusu içimde İlk o zamanlar başladım Şiirler yazmaya Malatya’dan bir çocuk geldi dedim Üstü biraz eski Ellerini nereye koyacağını bilmez halde Adı Akif miydi ne Kelimeleri kırık dökük şiveli ...Bir o kadarda yutuyor cümlelerini anlaşılmayacağının korkusuyla Gülkurusu saklamış çantasına Birde yazdığını sandığı şiirini Âşık olmak istiyormuş İstanbul’da Şöyle sarışın yeşil gözlü birine Seviyormuş İstanbullu da Sevdiğini içinde saklıyor diye Hep bir gerçek şiirinin olmasını istermiş Kanayan yanlarını yazdığı Mahpushane kurmuş kafasına Saklamış içine umutlarını Ne zaman kaçmaya kalkışsa birileri Vurmuş Canlanmasın içinde baharlar diye Dağlara yazmaktan korktuğu için Denizin ismini Su olarak yazmış şiirlerine Müjdeli rüzgârlar estirmiş üzerinde Tayfasını Aslanların oluşturduğu Aşkın kavuşmayı ertelediği yıllar Malatya’dan gelen yetim bir çocuk Anlatamazdık ki güzelliğini yandım yaktım İlk defa yakmanın utancını tattım mahcubiyetini Bizden daha güzele aşık olmak gerektiğiniz düşündüğümüz yıllardı O kadar çoktu ki özlemlerimiz Ulaşılmazın güzelliği temizlerdi ancak yitiklerimizi Temizlenmek için İstanbul’a a gittim sözde hukuk okumaya aşkın surlarını aşmaktı tek amacım Çırmıktı nire İstanbul nire Atıverdiler okula Büyüdüm mü büyümedim mi bakmadan Doldurdular koltuğumun altını Kocaman kocaman kitaplarla Çırmıktı nire İstanbul nire Atıverdiler aşka Daha dün oyun arkadaşı değil miydik kızlarla Doldurdular yüreğimi Kocaman kocaman duygularla Çırmıktı nire İstanbul nire Atıverdiler bilmediğim davalara Komini zimmiymiş ne Kırık dökük şivemizle parçalıyoruz söylerken Gidiyik geliyik olmuyor Şivelerimle sevdim göçmen kızı Nedendir bilmem coğrafyamın esmer kaderinden mı Sezai Karakoç ta uzatmıştı haritasını Mona roza denen göçmen kızına Sarıya özlemlerimiz üniversite yıllarına kaldı ah Mona Roza bir baksaydın esmerliğimize gözlerimiz ne kadar esmer ne kadar yüksek dağları menekşe kokulu dışı başka renk içi başka renkli papatyalar dağ çiçeği sever misin bilmem dağ çiçeklerini başına buyruk dirençli toprağına sıkı sıkı sarılı kopamadım otuz beş yıl geçse de sevdandan sen takvimin her mevsiminde yeşil bahardın sana koşuşum ondandır artık son baharım her mevsim yağdığına bakma ayrılığın Mona roza Malatya’dan geçip Diyarbakır’a uzanır bütün yollar O İlk Gülünü sevdi Ben İlk Nuru mu pinpon oynadık karşılıklı anlattık esmer saçlı kahverengi gözlü yaşanmamış hikayeleri birlikte kucakladık yalnızlığımızı Yüzümüz esmer davamız kırmızı yeşil gözlere hasret olduğumuz yıllardı Tahtaya yazardım seni seviyorum diye Utanır silerdim yüzümün kırmızıyla Bütün anfilerde Sen okulda ki birinci güzellik Yeşil gözlerinin ağacı ile uzattın dallarını Malatya ya doğru Kayısının sarısı Emeğin güneşi idin Gün kurusu oldun Kayısı ateşle kurur dendiğine bakma ben sende yanıp kurudum Duydum ki evlenmişsin İstanbul’a uğradığımda Okulumuza uğrardım Senin yerini tutmazdı gerçi Ama olsun ......Kokun tüterdi ilk günkü gibi Üstüne de sana yazdığım birkaç şiir serpiştirirdim Ondan sonra Gelsin birkaç bira Sen alkol almazdın bilirdim Senin yerine de ben içerdim Tek kişilik sarhoşluklar yaşardım Neylersin tek seven bendim Şimdi kelimelerim yetim kaldı Duydum ki evlenmişsin Öksüz bırakmışsın okuldaki hikâyelerimizi içtim Yeryüzündeki herkesi Sen görecek kadar Çukurlaştı avurtlarım Doldurdum gidişini içine Tuttum tuttuğun telefonları Adımladım adımladığn yolları Sonra duydum Taşlıtarlada yaşarmışsın Göçmen bir mahallede Eski bir eve taşınmıştın Tokmağı vardı kapının Evinizin yolu daha asfalt olmamıştı Daracıktı sokağı Çocukluğumu hatırlatan elmalar sarkıyordu bahçelerden Sahibi görmeden aşırıyordum çocukluğuma Canı çekiyordu hınzırın Âşık olmayı öyle güzel anlatıyordu O heyecan ...Yakalanma korkusuyla atan kalp Komşular toplanmıştı Dedikodu yapıyorlardı bana bakarak Yakışıklı çocukmuş kimin için geçiyor buradan Yok canım ne yakışıklısı Heyecandan ter basmış onun parlaklığı Birazda sabi anlamaz aşktan bu Gençliğimi bırakıyorum bahçelerin dikenine Köprülerine eksik kalan yanlarımı atıyorum Bir nefeste izliyorum seni Bir kez daha göremem diye Aşkla savaşıyorum Evinizin suları yel değirmen Kazanan su mu ben mi bilmiyorum Temizleniyorum kirimden Ne çabuk dağılıyor saçların başka bir eve Daha dün gelmişsin bugün yoksun Ateş yakıyorsun biraz ilerideki birkaç katlı evde Benden imar izni almadan hayatına kat çıkmışsın Yüreğimle çakmışsın tahtaları Çivilerini yüreğimde unutmuşsun Dönüşü yok bu batışın Tokmağını evimizin kapısına bırakmışsın Her dövülüşünde Kalp atışım giriyor içime Nefes nefese kalıyorum Kim o Benim ben Âşık olmayı özlediğin O aştı yaşadığı gecekonduyu Gökdelen dikti hayatına Ben konteynere düştüm Çocukluğumda gizli şiirlerim Bodrumumuzdu eşeleyerek ilk kelimelerimi gömdüğüm yer Gömerdim özlediğim ne varsa Biri beni yakalar diye korkardım Tercüme edilecek şarkılarım vardı gözlerimde Tercümanı bir ben olan Bilmezdi hiçbir dilbilimci doymamış bir yüreği okumayı ... Çocukluğumda gizli şiirlerim Oyuncaklarım hep açtı Benim gibi kolları kırıktı bebeklerimin Koşturduğum bütün tamirciler kapalıydı hep Ya da oyuncaklarım hayal ürünüydü Çocukluğumda gizli şiirlerim Şimdi deli sansalar da bodrum da biriktirdiğim gizli hazinelerime bakıp Gözlerime her bakanlara Karşılıksız hüzünler sunardım Babamın gelişinin hayaliyle Oysa nasıl geldiğini bilmeyen Bir tek bendim Çocukken eşelediğim Toprağın altında kaldım babamla birlikte oysa Ben eskileri severdim Hayatımda hiç görmediğimden belki Görmesem de Yine de gitmediler benden Ben eskileri severim Oynayamadığım oyuncaklarımı Canım diyemediğim canlarımı Sevdiğimi koyduğum şarkılarımı ... Ben eskileri severim Yarım kalmış başlıklarımı Tamamlamaya çalıştığım yıllarımı Çocukluğumu Çocuk olmadan büyümenin olgunluğunu Ben eskileri severim Ama Eskilerin hiçbiri beni sevmedi Belki de ondandır yaşanmadan gidişleri çocukluğumda bodruma gömdüğüm hazinem göçmesin yüreğime Her romanda mutlaka bir İlknur vardır Kalemimin savaşında bana galip gelen Gözlerim iyimser olsa da Yıldızların halatında karanlığa çeken umutlarımı Her şiirde mutlaka bir İlknur vardır Gemisi ben kaptanı O olup Beni istediği yöne çeken Her şarkıda mutlaka bir İlknur vardır Sarmaşık gibi beni sarıp Hareketsiz bırakan Her bende bir İlknur vardır Vagon gibi ard arda sıralayan Her istasyon gelişinde Bir parçamı bırakan Ey taşlı tarlanın göçmen güzeli herkes hayata aşk sığdırmaya çalışır ben sende aşka hayat gecekondumsun yasaklı iki katlı babamın elleriyle yaptığı toprak evdeki yoldaşım çatısız doğmuşuz ikimizde babasızlığın ıslaklığını hissettim sarı saçlarında benim esmer ıslaklığım ol bu ara saçlarım dökülüyor malum ömrün sonbahar yılları saçsızken de sen diye kokarım avuçla dökülen yanlarımı yaşam nedir ki zaten iki yaranın kucaklaşması başkaları hayata aşk sığdırdı ben aşka hayat seninle biraz uzun olsa da hayata karşı dipnotlarım öğrenmek için çok uzun baktım sayfalara bir kaç kelimede anlatılmazdı ki güzelliğini Gül dikensiz Bir Nur en çok güle düşünce güzeldir |
Bazen,sen durursun ama kalem durmaz.
Yüreğine sağlık.
Selam ve Dua ile.