Sığ/azcık
Birkaç kişiydik
bahtı kara kahkahalar yıldız yıldız saçılırken üzerimize suspus sinip dağların ardına gizlenen kıskanç bir geceydi gün bölünmelerinin ardından kaç zemheriyi rakı bardaklarına koyduk kaç hüznü masa altında sakladık yakamozun üzerine yaydık sesimizi avaz avazdı denizin dilindeki türkülerimiz sızlayan sınırlarımız küçük harfler küskün nidalarımız büyük puntolarla karıştı karanlık gökyüzüne ölümün tetiklediği kabirdeydi hüznün gölge güzeli kuz gün gibi mırıldandı alkolsüz bakan bir çift göz eşliğinde söylediği şarkının iç çekişlerinde kayboldu neşesi geceye yorgun sokuldu içimizdeki korku filiziydi sarmalandığımız alacakaranlığa asılan duran yanlarımızla sesine dağılan hüznü çektik genzimize yudum yudum nefestendik kırgın tebessümüyle eş ruhtu ayazda kördüğüme sokulan parmak uçlarındaki sevgisini anlatan suya bakıp çizdiği sevdasından tuvale yansıyan yeşil yanıydık tetik usulca düştü geceye mezar kazıldı, imha saati geldi katli vacip bir şişe rakıya sıkıldı mermi kandaki sıcağında kaç cana değdi başı önünde birkaç kişiydik geceye kan çanağı gözlerle çekimser bakan kadehlerde vuslatın dibini gördüğümüz deme duran iki damlaydı süzülen gecenin koynunda biriktirdiğimiz bana gelince, seninle sensizliğimde kaç soluk uzaktadır ki ecel ansızın kapımı çaldığında nefessizliğim beni en temiz yerinde ölümsüzleştir gülüm! ... |