EYLÜL’ÜN SARI DUDAKLARI…EYLÜL’ÜN SARI DUDAKLARI… belki de… eylülün sarı dudaklarıydı az evvel,rüzgârı yanağından öpen yavaş ve sessiz adımlarla berfinlere yürürken cesur ıslığı dokunuverdi ansızın boş bir mezar taşına şiirkâr bakışları geceyi, ceset ceset süzerken katildi… kimliksiz bir ebabil kuytusu gibiydi titreyişleri sanki hüzünleri damıtıyordu kirpiklerindeki imbikten son çığlığına gizlediği tensiz bedenlerin şehvetini lime lime eritiyordu sağır takvimler, duvağı bulutlardan düşerken ağlayan… toprağın esmer şarkısı uğulduyordu kulakları çınladıkça sıkmaktan mosmor olmuş suçlu avuçlarında çaresiz teslim oluverdi ansızın, yaprakların hışırdayan gizli vuslatına korkunun buzdan elleri yüreğini, hoyratça okşarken heyhat !… vakit acıların deminde buğu buğu yudumlarken isli saatleri hangi imge kırıntısı kurtarır şimdi, gazellere bürünen sisli güzleri yağmurun gözlerinden aman dileyen acımasız sinsi akrepler gibi gökyüzünü yırtan kuşların kanatlarında açan ateşten çiçeklerini kâğıdın beyaz ayazında yaktı şair, kalemine ruhundan kan doldururken dinle… oysa biraz önce ıssız bir adam üşüyerek geçti bu ıslak caddeden ardından kırmızı elbiseli arsız kadın bağırarak koşuyordu peşinden ya o karanlık çocuk ,neden sendeliyordu suskun adımlarında hıçkırırken kimdi bu insanlar nereye gidiyorlardı hiç kimseye haber vermeden hepsinden bin acı hasat kaldı yüreğime ,ne yazık ki ! seyrederken dünyayı, içimin mavi penceresinden bak… ölümün soğuk tadı var dudaklarımda ey zaman hadi, çabuk gel öp sen de en sıcak kıvrımından her hecesinden sonsuz yalnızlık damlasın hasrete nemli tuzundan bir kuş tüyünün son çığlığı kanarken yazgımın kızıl dalında üryan umutlarım maviye düşsün usulca, korkunun zulasından uyumayı bekleyen nice düşlerim var yine bu gece hepsi de hazan bereketinin yorgun hüznüne gebe hadi,resmet suretimi kırık aynalara bir elmas’ın titrek nefesiyle can rengine bürünsün ,ürken hazin bakışlarım gülsün nefsince zifirin hüzün cemresinde asi ruhum henüz son şiirini kendine yazmadan . . belki de katildi ağlayan heyhat ! dinle bak… şiire bulandım yine baştan aşağı mürekkepte anlamıyor artık derdimden, güneşin avcuma doğurduğu o son yanık başağı kimler koparıp da çaldı yorgun kalemimden ahh… nice sen’ler geldi geçti ömrümden gamzene sığınan s/efil ben’lerden utandım s/ayamadım aşkımı çerağa çıkartıp da yüreğimi çarmıha geren çamurdan maskeleri dilime lâl etmekten… şimdi tek dileğimdir , aşk için aşk’a ölmek eylülün sarı dudakları , son nefesime değmeden… . . . . . . . . . ecedemet… |