Ufukla Sohbet
karanlık görünmeye mecbur musun ey Ufkum
zaman günortasıyken nedir bu bilinmezlik toprakların buzlanmış üstüme dökülür kum bâki midir çileli ömürde silinmezlik suçu dışarda değil hep kendimde aradım sevgide tevazu da para etmez kibir de namümkün mü görünür tahayyülüm muradım yüreğime sancılar yüklenir vurur bir de bir hitab ki bu aşkdan ne bulduğum sorulur benim mahzun direncim hasretiyle yorulur en güzel çiçekleri toplayıp varsam yâre takdim etmeye imkân bulamam her nedense kasavet yığın yığın ızdırap pare pare bir anlam da veremem adıma mecnun dense Fuzulî demiş “sadıh aşıh menem, Mecnun’un adı var”, benim için bir ibret vesikası gururla çekiyorum gamını aşk yolunun ummadığım bir anda çöllenir patikası mahkûm eden melalim baş köşeye kurulur benim mahzun direncim hasretiyle yorulur ad sorma kimlik adres sorma o kimdir diye onu bir ben bileyim Mevla zaten biliyor malum olmasın adı ikinci bir kişiye ki adını öğrenen kuzu gibi meliyor ruhumu yıkan deprem böyle vukua gelir sarsıntı üstüne bir sarsıntı daha faal elan kurtuluş için niyaz ve dua gelir dualara izahat verince kudsî meal kaynayan duygularım ahiretde durulur benim mahzun direncim hasretiyle yorulur mağlub olmakdan değil mahcublukdan korkarım takdir Hakk’ındır deyip kendimi avuturum alaya alındım mı heba olur vâkarım üzülmemin sebebi ahdimi unuturum artık ben de mülayim kullukdan sıyrılırım belki bana da bundan böyle insafsız denir gönlübol makamından gönülsüz ayrılırım muhannetin elinden ne içilir ne yenir asenasız kalan kurt ciğerinden har ulur benim mahzun direncim hasretiyle yorulur gürüldesin ırmakdan ebede akan sular gülistanlar parlasın bülbüller cikcik ötsün denizlerin dalgası eşiklerime dolar dilerdim vatanımda amber ve kâfur tütsün teneffüs etmek güzel bir hayal bu kokuyu içinde hayat vardır aşkın şarabı vardır muhafaza etse bu şarabı nurlu kuyu nur ki bir muammadır hayli girift bir sırdır zerzevat boğar beni havuc virüs marul ur benim mahzun direncim hasretiyle yorulur biçareyim ey Ufuk, sen de mi görmüyorsun ne feryad çare etti ne ses ne de terennüm lütfunu benim için sahaya sürmüyorsun beynimi sardı bedbin tasvir muğlak görünüm en azından bir akıl ver de bir hat çizeyim korkma seni suçlamam olumsuz neticede kavuşamasam bile varlığını sezeyim bir ışık doğamaz mı içe de harice de ümidsiz kalan kalbim yıpranır ve burulur benim mahzun direncim hasretiyle yorulur kan emen böcek gelsin son zerremi kemirsin cayabilirim belki ülküm olan vuslatdan sen ki Ufuk olarak ilavî bir emirsin memnuniyet mi duydun boynumdaki halatdan yok yok sana ard niyet isnad edemem asla gümanımı bağladım ben birinci Emir’e razıyım kısmetime sunacağı her fasl’a çevirse dâhi beni toza taşa demire bu destanla şaire prangalar vurulur benim mahzun direncim hasretiyle yorulur 22 Nisan 2023 |