DİYARBEKİR
Bereketli vadiyi yaran Dicle’ye bakıp,
Fiskaya’nın başına otur, biraz nefeslen Selahaddin Eyyubi otağ kurmuş karşıda Tarih karanlığından surlara doğru seslen. Asurlu, Pers, Emevi, Abbasi, Selçuklular, Artuk, Eyyubi, Akkoyun, Osmanlı derken. Hüküm sürmüş asırlarca, bu muhterem şehirde Tarihine saygı ile değer vermiş, giderken. Çevresi kalkan gibi, karataşla örülü Çin seddinden de eski, surların Diyarbekir Seksen iki burcu var, onaltı da kalesi Beşbuçuk kilometre, turların Diyarbekir Kırklar dağı etekleri, kör olası Suzan’la. Türkü olup iz bırakmış, yanık Celal sesinde. Şeyh Muhammed düzlüğü, mezarlık arenası El üstünde taşınanı, saklıyor sinesinde. On gözlü köprü hala, duruyor asaletle Azgın suyun karşısında, o eğilmez başıyla. Ne canlar yitirilmiş, bu mahzun memlekette Neler görmüş kim bilir, şu ihtiyar yaşıyla. Yapılış esnasında hikayeleri farklı Burçlardan Yedikardeş, Keçi ve Evli beden. Ustanın sanatına, çırağın haykırışı Geçmişte ölümüne savunulmuş kaleden. Çevresini kuşatan yüksek ve geniş surda Güneşin batımıyla, kapanırmış kapılar. Mardin kapı, Urfa kapı, Yeni kapı bazısı Saymakla bitmiyor ki, tarih yüklü yapılar. Çay önü sahilinde kumlu, çakıllı yerde, Yetişen karpuzları, her bir deve heybesi. Şerbetçi Bave Alo, sallarken taslarını, Meyan kökü, yaz sıcağının özlenen sesi. Melekahmet, İskender, Behram, Fatih paşalar Yönetim kademesi Lala, Defterdar, Kadı. Kimi mektep, kimi cami, kimi aşhanesiyle, Dünya da dua ile, yad edilmek muradı. Dört mezhebin aynı anda kullandığı bir mabed. Ulu cami, islamın beş hareminden biri. Avlusunda gün saati, şadırvanı muhteşem Asırlardır ayakta, eskisi kadar diri. Yıllarca kiliseyle dostça komşuluk yapan, Dört ayaklı minare, Akkoyunlu eseri. Diğer adı Şeyh Matar, gavur mahallesinde, Dört sütun üzerinde bir denge şaheseri. Alimler yetiştirmiş, müfessirler sayısız. Zinciriye, Mesudiye eğitim medresesi Hasanpaşa, Çiftehan, Deliller hanı ise, İlim yolculuğunda sanki konak adresi. Elyesa ve Zükifl adı Kuran da geçen, Peygamber ikiside, Yaradan sevgilisi. Zennun,Hallak,Danyal,Harun,Hürmüz nebiler Eğil ilçemizdedir, hem mübarek hepisi. Tanrısıyla barışık, hem veli kullarından, Sarı Saltık, Hintli baba, Zincirkıran türbesi. Vatanından kopup gelmiş, Halit oğlu Süleyman, Manevi fatihimiz, Peygamber sahabesi. Camilerle iç içe, ezan ve çan sesleri. Şemsiler tapınağı, Küçük ve Meryemana. Başka dinleri temsil, anılan bu mekanlar, İbadethane olmuş, gayri Müslim insana. İnsanlık tarihiyle önem bulmuş nezafet. Vahab ağa, Çardaklı, Paşa, Deva hamamı. Kim yakmış külhanını, acep kimler yıkanmış, İzleri de tarih olmuş, hayal olmuş tamamı. Arbedaş ve Hançepek, namı yürümüş muhit Özü doğru, sözü söz, mert olanların yeri. Küpeli, Dıngılhava serinleme noktası Bedenden atlayanlar, delikanlının seri. Sanırım benzeri yok, Allah’ın bir rahmeti Diyarbekir’le özdeş, adı Hamravat suyu. Hatun kastalı yıkık, Anzele çok derinde, Dibinden kaynar gibi, Yusuf’u alan kuyu. Cahit Sıtkı, yanılmış yolun yarısı derken, Kırk altıda kapanmış, bu Dünyaya gözleri. Süleyman Nazif, Ali Emiri, Ziya Gökalp’ler İlim, irfan yuvasının dışa vuran yüzleri. Diyarbekir evinin, genişçedir eyvanı. Bazalt taştan avluda, havuzla, tulumbası. İpekten şal dokuyan değerli ustaları, Altından hasır örer, bakırı ayran tası. Saklarsın yüreğinde, her türlü güzelliği. Şehr-i kadim Diyarbekir, en onulmaz kalemsin Kalamam senden ayrı, özlerim her şeyini Sen benim korunağım, evimsin, ailemsin. Eylül/2008 Ecz.Abdulkadir Nur GÖRDÜK [email protected] |
emeğe saygımla......