İFTİRA
İFTİRA
İftira, huzurlu yaşamı derinden sarsan, en olmadık sonuçlara varabilen bir karalama veya öç alma girişimi olarak bilinir. Bazen bir genci intihara sürükler, bazen bir insanı katil eder, bir başkasını mezara götürür. Bazen, aileyi yıkar bazen yuvayı bozar, ama çoğunlukla uzun yıllar zihinlerden çıkmaz ve bedel ödeyenleri, yakınlarını ömür boyu yakar, kavurur. Bu vesileyle, iftira etmeyi kendine huy edinen, iftiradan medet uman veya kendi egolarını tatmin etmek için bu eylemi yapanlara, çaresiz ve mazlum gönüllerden koparak gelen sözlerin alt alta dizilmesidir konumuz. * * * * * * Dicle ile Fırat aynı sokağın çocuklarıdır, aileleri yıllarca komşuluk yapmış ve sevinçlerini, üzüntülerini bölüşmüşlerdir. Gençler evlilik yaşına geldiğinde ise, herkes tarafından birbirlerine yakıştırılır. Zaten ailelerin düşüncesi de farklı değildir, söz ve nişan yapılıp Fırat askerliğini yaptıktan sonra evlendireceklerdir. Günler geçmek bilmiyor, sevda yelleri narin bedenlerde kasırgaya dönüşür. Hasret mektupları bir o yana bir bu yana uçuşurken, Dicle’ yi beğenen kendi duygularının yaktığı zalim ruhuna yenik düşen biri vardır. Arka sokakta oturan ve Dicle’ nin kuzeni olan Bedo’ dur . Kıskançlığı aman vermez, elde etmek için çeşitli plânlar yapar. Eline kâğıt kalem alarak, Trakya’ da askerlik yapan Fırat’ a mektup yazmaya başlamıştır bile. Sayfalar dolusu mektubun ana fikri şöyledir. “ Benden duymuş olma ama senin nişanlın, çalıştığı şirketin sahibinin oğluyla yakın ilişki içerisindedir…. Sana karşı davranışlarında bir fark hissetmedin mi?.... Hem senin gibi bir delikanlıya yakışır mı, başkasıyla beraber olan kıza yanıp, tutuşmak. ……Belki de bunlardan haberin vardır, hayırlı tezkereler..İmza: Bir dost.” Mektubu okuyan Fırat, en yakın postaneye gidip Dicle’ sine telefon açar. Uzun tartışmanın ardındaki son sözleri şöyle şekillenir.. “ Sen, benim yerime başkasını nasıl düşünürsün, madem böyle bir durum var benden neden sakladın ve beni kullanmaya utanmadın mı?” Bu suçlamayla yüz yüze kalan Dicle ise, ağlayıp, sızlayarak kendini ifade etmeye çalışır ama başarılı olamaz. “ Sen, bana nasıl böyle konuşursun, madem aramızda güvensizlik var, bu ilişkimiz devam edemez” diyerek konuşmayı sonlandırır.. İzin alamadığı halde görev yerinden firar ederek sevdiği kızın ihanetinin hesabını sormaya hazırlanan Fırat geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybeder. Haberi alan Dicle intihar etmeyi dener, beceremez, kendini anlatmaya hiç muvaffak olamaz. Alır başını gider bilinmeze doğru. Bir gizli sevda yüzünden iki ailenin çocukları gene yan yanadır, birlikte gömülürler. Biri toprağın içine, diğeri dışına… Dicle’ lerin gönüllerindeki yanardağların dışa püsküren lâvlarıdır, Fırat’ ların yalnız ve soğuk bedenlerinin isyanıdır, kahrıdır. Yaşamak denmese de yaşıyor gibi olduğu sürece Dicle’ nin diline takılan sözler şöyle şekillenir. Hanın, hamamın çöksün, kussül-ömür olasan. Ölüm geçmesin elen, karalar bağlayasan. Herkes sevdikleriyle beraber eğlenirken, Komukuflet içinde, yalavuz ağlayasan. Bayramlık esvabınla çamurlara batasan Yağmur, dolu altında kaldırımda yatasan. Binlerin sıfır olsun, topladığın serveti. Birer birer sayarak, tefeciye satasan. İlkbahar görmeyesen, kara kışta kalasan. Ayazlar, yaksın seni, kendi malın çalasan. Gündüzlerin kararsın, kâbus olsun her taraf. Acı çöksün yüzüne, saçın, başın yolasan. İftira huyun olmuş, sende ona gelesen. Ömrün çok uzun olsun, ettiklerin göresen. Erken büktün belimi, gözümde kalmadı yaş. Madem beni ağlattın, ömründe gülmeyesen. Ekim/2010 A.N.G *Mini sözlük* Kussül-ömür=Kısa ömürlü Komukuflet=Kalabalık Yalavuz=Tek başına |