Anmak
gittikçe soluyor rengi buranın
şaka gibi kendine bilmem ne karşılık gelirdi hafifleyen düşüncede sazlı göllerde telaşta yaşamın nabzı akşama döner de çırpınırken içim dip bilmez dalgınlığına ne gelir tutunmaya hangi an kül edip savur beni demiyor mu o saat işte iliştiğim ne varsa çürüklüğünü iç boşluğuma döküyor ve inandığımı acaba ne yemiş verirdim yumsam kitabımı belki tökezlerdi bir yıldızın ışığı belki bu bile değil anmak karanlığı terk görmüş evlerle birlik bakınmak geç kalmış bir doğum sancısı boşluğunda hem ah yaktılar fotoğraflarını gözlerimde budur başımın delirgen dumanı |