Adına Aşk Dediğim Birkaç Yaşanmışlık Üzerine-1
Aşk filan, gereksiz bunlar demedik mi hepimiz
tutulmadan önce aşka. Konuşmadık mı çevremize, sanki kürsüden bilmiş bilmiş ve hep başka başka. Üzerine basıla edile gartlaşmış taş misali, katılaşmış kalbimizle haykırmadık mı: Ulan aşk, boş iş diye! İnkâr edemiyoruz elbet değil mi şimdi, söylediklerimizi, yakınlarımıza ettiklerimizi. Çünkü biz biliyoruz ki inkâr, sözünden dönüp gitmektir kişiye. İnkâr etmiyordum ama vermiştim, kendi ellerimle vermem gerekeni. Vermiştim, yaşamama ve ölmeme sebep; sebep olabilecek o hassas şeyi. Ne gelir elden teslim etmiştim her şeyi. Lâkin kime? Ey âşıklar, siz bilirsiniz kalbim kimde? Kız değildi, kadınsa hiç değildi. Bambaşka biriydi, o sanki mahperi. Tatlı esintisiyle bir anda gele gide, beni etmişti o mahsun, aşka gebe. Yanmıştı içim cayır cayır, dışım diri diri. Adına, önemli değil ne dersen de: Kalbim, gönlüm, sadrım ve yüreğim. Onun eşsiz güzelliğiyle her gün eridi. Artık diyordum ki: ben, deliyim ve de avareyim. Bilmem neyim, nereyim, neredeyim. Masumluğu, utangaçlığı ve sessizliği söküp atmıştı bendeki bu kalpsizliği. Mart ayında miyavlaşıp kediler, cilveleşirken, sevdiğimi haykıramadım ben, çözemedim bu kör düğüm olmuş dilimi. Ama manasına gelmez duygularımı görmediği ve de bilmediği, o başka. İnsan nasıl fark ediyorsa ağrıdığında içini yahut dişini, Fark etmişti o da ama yine de bilmiyordu. Biliyordu da bilmiyordu işte, anlasana. Gerçi çok da ifade etmez bu, bir şey bana. Çünkü gördüm, zor ve geç de olsa görmem gerekenleri, baksana. Koyna girmiş, sadrıma girer gibi o başka. Görünce dönüp sıkmalıydım, elimi kanasa da demeliydim yine yeniden, coşkuyla. İçin için kaybolduğum aşka, demeliydim, ey dünya bilin ki aşk tırışka! İsmail YILMAZ |