MAHKUM CANLARM A H K U M C A N L A R Mahşerin atlıları, Yıldırımlara binmiş ellerinde şimşekler; tutsak etmiş canları, yolluyor teker teker, kâinatın ucunda bir küçük gezegene. Zafer çığlıklarıyla yeniden doğuyorlar, infaz gününe kadar, burada kalıyorlar. Savcı yok, avukat yok; bu hüküm kesinleşmiş. Önce infaz burada, yargı da mahşerdeymiş. Hikmeti sorgulanmaz, ceza belki de haklı. Her canın alacası kendi içinde saklı. Örf adet ve töreler ellerde kelepçedir, yasa prangasıyla ayaklar zincirlenir. Herkes ölüme mahkum, ölüm hücresindedir. Ama orada bile, bencillik kanadıyla, hırs vahşete dönüşür, canlar, kendi canını canavarca öldürür. Ölüme gittiğini bilir de bilmez gibi, hatırlamaz yaşını, düşünmez yoldaşını. Her an toplu ölümler. Azrail’in orağı, biçiyor hep beraber. Bu dehşet ortamında, bir ışık vardır belki: tek umut, tek kurtuluş, sevgi gönüllerdeki. Yanındaysa sevdiğin, göz göze isen eğer, el ele ise ölüm, yoklukta buluşmak da, belki, ölmeğe değer. Son belli, ölüm kesin. Düşün, ne kadar kaldı, nerde bitecek zaman, düşün, şimdi nerdesin? Nedir geriye kalan? Varsın, yolun sonunda, cellat seni beklesin. Eğer içinde senin, bir sevgi ışıldarsa, bir başka kalp seninle, senin için atarsa, çaresizlik umuda dönmese de üzülme. Yıldırımlar kudurup, şimşekler şakırdasa, sakın korkup büzülme. Bir aşk varsa gönlünde, o seninle olacak. O dehşet ortamında, bir an için de olsa, bir ışık yanacaktır. O anı kaçırmayın, ışığı yakalayın. Kıyamet günü bile, o aşkın aleviyle rengârenk parıldayan bulutlara atlayın. Sevişin sarmaş dolaş, gökkuşağı altından geçerken yavaş yavaş. |
Meçhul Asker tarafından 12/12/2007 6:00:54 PM zamanında düzenlenmiştir.