2
Yorum
18
Beğeni
0,0
Puan
777
Okunma
Boşluklarını istiyorum senin.
tuvalinde renk renk
pencerelerine
ve kelime aralarına sığan
boşluklarını ki
dokunduğumda tenine
pencereden dağılmış
perdeler gibi
gömüleceğim çukurlarına.
çünkü ovuşturuyorum
bebeklerini gözlerimin.
bir odanın içinden geçip,
yatağınının köşesinden
dönen bir ışık/
kent aydınlığında
baskı yaparken
soğuk bir havada
üşümeden
bir duman yükseliyor,
parmaklarımın arasından.
bir yangın.
çok uzakta değil hayır,
kulağımı teğet geçip nefesime/
dilime ve ucuna ki
bir söz,
harita ve yol olmadığında
seni anlatıyorum
çünkü içindeyim..
ıslak bir bahar gibi.
üç kış
ve kırıp tabletlerini boyadılar
hüznün rengine siyah mısır soyu.
kal orda.
dur ama kal.
kendi dışımızdan içimize karıştık
sanki uzun zaman önce.
Nil değil hayır,
tuzun karıştı suyuma
deniz oldum
ve ıslandı kav.mim.
benim en güzel yasam sen
halkım sen
devletim/
sen kadınım ki
kal orda.
ve hala dur ama kal.
değişiyor her şey yokluğunda.
yokluğun kalabalık,
yokluğun kavgalı ki
dizlerimin eti soyuluyor
bu eğer bir sınavsa.
bütün değil/
kol kola girmiş bir zıtlık var,
zamansal bir boşluk.
karşı sandalyede
somurtkan bir madde,
hava/su/toprak/ateş
göğüs kafesinden yarılır
ve özgür kalınca kanatları kuşların
masal kadar oluşur zamAN.
anlamaya çalışıyorsun
biliyorum.
bir daha oku şimdi
ve şu anda sokaklarına savruluyor
çıkmazlarına açılıyor perdelerim.
çatılar/kurdeleler/kuleler
İstanbul kadar.
hasret/TEN..
dudağının içini zorlayan
bir ısırma isteği
avuç içinde birkaç damla.
minnacık bir an/
seni
seni diyorum serseri/m
seni
kainatın tüm dilleriyle aradım
bilindik..
çıkıp omuzlarına,
damlayıp saçaklarından,
perdelerinden sarkmak için
ruhuna
şekilsiz izler çiziyorum aynalarına.
uzuvlarının
yerini değiştiriyorum.
biraz önce bulduğum
bir gövde gibi.
işaretleri silinmiş yollardan/patikalardan
yokluğunda
mide ağrılarına sebep,
sağlığı tarif etmek gibi
deneylere ve gözlemlere
dayanmayan,
bir sanı/
sanma biçimi bu
yüreğine çöreklenen
bir AN-la yürürsün
teçhizatsız dalıp derinlerine
en değerli batığını bulursun ki
yudumlarsın/
İçtiğin kadar
ıslanırsın
gırtlak gırtlak
ve öldüğü kadar
çoğalır sular.
benim mavi yanılgılarım var,
cevaplandırılmak için sorulmayan
sorularım/sorgularım
ışıklar içinde bir gölge
yüreğim derin/
okyanuslar yıkanıyor içimde.
yüreğim boşluk alabildiğine ki
ulaşılmaz iç tavan.
kuşları bile var baharlarımın
kanat/kanat
ve ciğerlerimde kelebekler
Ebabil/Anka ve Kaf
yelesinden çekiyorum kısrakların
toynakları arasında delice bir savaş/
tutku ve ateş..
dokunan sen misin?
omuzuma,
aç gözlerimi
dil ucumda erdemli bir bekleyiş,
susmanın erdemli hali
ve boşlukları odaların ıslık ıslık..
soğuk/buz’un bile
üstünü yalıyan yel
rüzgar ve dağılıyor saçları
hücrelerimin
kıpırtısız bir su kadar
azalırken zamAN…
(...)