sana/sadece sana..Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Bir kapı aralığından tedirgin bakışlarını izliyorum..henüz kırmadığın aynalardan..gitmiyor ve gelmiyorsun/eksik adımların/eksik topuklarıyla..altdudağını alıp dişlerinin arasına, savurup saçlarını n’densiz rüzgarı bekleme..sabırsız kanatları böyle yorulur kuşların, vur kafanı yastıklarına..ben,bir uyku bulamadım hiç tarifsiz ki tabirlerin derinliğine düşüyordu her rüya/anlam..eksik tanım ve hal..sıra sonu öğrencilerinin resmi törenlerde konuşmaları gibi tutamadım ne yüreğimde nede aklımda çünkü/işte sırf bu yüzden buradan izliyorum seni..
sen kimsin? diye düşünmeden........ (...) -ben sana gün gibi doğuyorum. -hergün yeniden başlıyorum.. tabirsiz rüyalardan uyanıyoruz/terli ve görkemsiz bedenlerimizle algıdan uzak, şefkate daha yakın mordan daha tuhaf kırmızı kadar belirgin düşlerimiz ki kan yürüyor kelimelerimize... demirden TENlerden hemen sonrayız tunç mu? hayır. ateş bulunmuş/bakışlarımızda... saf sorgulardan, dolanbaçlı cevaplara geçiyoruz en çok olmayan topraklara göç etmeyi düşlemişiz. ter ve ten dokun ve kokun aziz belirginliği ile... ışıksız gölgeler gibi yansıyoruz doru bir kısrak kadar belirgin imgelerimiz, yanılmıyoruz/ hayır. kaya kadar sert susuşlarımız ve taş kadar katı parmak ucu dokunuşlar arasındaki boşluklar yüreğe yakın yaralar gibi kabuk kabuk.. uzarken önümüzde yol yarı açık unuttuğumuz kapılardan sızıyor yosun dili sorgularımız gök kubbe kadar ağır yer kadar batıyor içimize ki dünya, atlas atlas boşluklar savururken içine bir küsmenin, çekip gitmenin en baştan çıkartan sonucu gibi savruluyoruz işte böyle. yaprak kadar basit ve yel kadar aşikar gözeneklerimize işlerken su sürüklenirken ve taşınırken yön veriyor düşlerimizin azizliğine ki bu yüzden tutuyorum sol göğüsümü içine atıldığım ateş hiç sönmesin diye.. yanma ve tutuşma arası bir denge en eski çağlardan uzak yıldızlardan gözlerini açmak ovuşturmadan birden aydınlığa... —ben kayıp olacağım evet, —nasıl buldum seni? doğruldum... göğüs kafesimde yakaladım seni t-uzak çünkü adını bilmediğim bir dil üstelik konuşuyor benimle yokluğun acı yokluğun kalabalık yokluğun kavgalı aziz savaşlar derin intikamlar ve büyük davalar ki bu yüzden mi kaçmaya başladın açılmış kapılardan çıkmaz sokaklardan ifade biçimlerinden... bir gün, diğer bütün günlere benziyordu yeni farkettim bunu renkler mi..hı hı değişken dokular,kokular ve korkular evet. herşey bir tekerrürden ibaret içimde/derinlerimde... yakılmış şiirler topluyorum defterin sayfalarından gömülmüş mayınlar gibi içersinden sen geçen kelimelere basmıyor/dokunuyordum bilerek ve biçimsiz halleri yaşıyordum mısra aralarında kaç heceye parçalanacağını görmek için bilmediğim bir uzaklığa savruluyorum atılmış,dağıtılmış ve unutulmuş bir dünya bir çoban yıldızı ve bir samanyolu olabilmeye yetecek kuytular arıyorum düştüğümde gerçekten canımın acıyacağına emin ki acı tuhaf bir iz bırakıyor aklımda dengesizce ilerlerken içime. sen bir gün, yazdığım herşeyin, derin bir boşluk koyu bir karanlık olduğunu anladığında, üç noktayı göreceksin sana/sadece sana yazılmış bir şiirde.. (...) |