Sürgün Serencam / M.Mustafa USLUI. Oyup asanı çıkardım.. kürek kemiğindendi acının zor belâ yaşam oynaklarında irinleşti sanrılar ilk kavgadan sıyırıp attım gövdemi iki aynalı kapı aymazlığındaydı git-gel aynı yüze varan adım suyumu içmez, cenk oyunlarımda yırtamazdın denizleri kıt kalınsa da yürümekleydi söylence varsıllığın yol boyu kuyularda geçti erinliğim.. taş attığın dilsizdim ve bilmezdim hangi kavimdenim kervansaraylarında gezgin ateşiydi asırlara sürgün bir sancının göğünden yuttuğum koyulduğum; ayna ayna gelir giderdin sıyrıklarıma.. güneşle bir kuyu kuyu önce bocurgatı inerdi gözlerimin yamalı sırçası sonra omuzlayamazdım ve güç dayanırdın karartmalara kendi saklambacından çelik de değildim pamuk da; cenklerim dağılırdı kucağımda.. bilyelerim kılıcımı bırakırdım sığınağıma, urganımı.. ışıyan ve yırtandın savılırdı kuşatma. II. Yola çıkıyorsun; unutma kemendi geçirmeyi boyna küfürlerini sıvazladığı eliyle tokalaşıp kenti eskicinin birine ısmarla çamaşır sepetinden, ipinden ve mandallarından söz et hanidir, değiş tokuşla edinip yedeğinde tuttuğun yavaşça kendi uzağına yeltensin içiyle avcun soğuğu duymasın merdiven korkulukların dokunma ki erimesin demir yanların aşağından geçenlere örtülüne çık içine döngü durup kalanlarına var balkonuna, var; cümle- ‘ten yedeklerinle varsın boynunlasın orada; kendinden ırağına payladığınla sallan sallan avuç içinle senin senin görülmüş son güneşin, son gölgenin arasına senin oyuncaklarını ger, atlasını as.. onlar altında etinin tüllerinden arala beni, aşağılarından geçenlerin lodos da yok havada sus da.. yola çıkıyorsun gör denildiğinde bakılan küllenişime dokun! III. Yola çıkıyorsun; kamçılı şairler de kalktı pus da gör denildiğinde bakılan küllenişe dokun kendi közüne değin göçmen kuşlar kandırıldıkça yaraları dağlı mevsimlerin yaban otları hışırtısında ateş böceklerine soyun art arda sayma kaç cemre düşürüyorsun kirinin, yokla ceplerini kininin; cümle- ‘tende damıtılan sütünü soyunun uğramadı say konuklarını çeliğini ve pamuğunu ürperten senin; tinler tarihinden birkaç ruh üfle, sırlansın kayıpların; çıplattığına bile kazıma adını da kendini de.. sakın: birkaç fasikül aşk kalır tarihinden cümle- ‘tenlerin; kraterlerine yoldaş diye sökün edenin üst aramasında geçmez adresi bir göğün, bir giyinmelerin, bir sevdaların sokakların ve caddelerin hep vardığıdır dediğim maviliği körebeliğin düğümünde bilmesin ense kökün; martılar gülmecesinde iki mavi arasıydın kentin ve aşkın maviden yanaydım, maviden yanaydın siyahtı üveyimiz, beyazdı birdenbire değer, yanıltmasın ıslaklığın; uçma buhurluğundan ateş böceklerincesin yan yan savrul dinmesin yağmurun ulağıdır bil, haberini taşır okyanusun; kulak kesilenin gör denildiğinde bakılan küllenişime dokun yola çıkıyorsun!.. IV. Yola çıkıyorsun; sözüm ona diyor hızırına tanrı bulutlarından bakanlar var saklı saklı sicim gibi gerilmeli gözlerimiz; bak, milâtlardan önce bile hüküm: sancı kutsal kitaplardaydı yasak olanı.. topraktan testisinin kırılganlığı ilk zehre kandın; kuyularımızdı yangın.. bir sürgün ortağı iyi halden gönderilmişliğe yaşam betimimdi kanlın buydu işte dünyalığın: ne çok başımız vardı ne buldulardı, neydi telâşın bulutlardan baktılar da ilmek ilmekti saçın, ama çöz, darmadağındı rüzgârların bir elmaydı, bir buğdaydı bölüşmemizdi payın. ne çok başımız vardı, ne buldulardı; neydi telâşın hanidir kandım, tüm sözlerine sesimi kanattın şimdi köpek ulumalarına sal karını ağrının göğüne tüneller kazanım, dönencesinde yok ile varının göçükler altında kıstır nefesimi buğulanır aynaların suya vardığınca kendine bakınmandı aranacağın çıplak ayaklarınla su birikintisine gömdüğün ürkmesin yıldızların, söylen; soluduğu zakkum kokusudur dağın, rüyasız kalmalarıyla riyasızdır dürtüleri bakir kalanıydı yalınlığımızın. V. Yola çıkıyorsun; adımlarına eş kenti üleş eksilttiğimize dargın payıma düşene hınçlan yamaçlara diz üstü durdukça yalvaç artığı bir tufandır hıncın; kül özünde öğütülen olsun benliğim yıkık bir değirmene üfür avuçladığını; suyla ateşine maya çal gecelerle vardığım ömürlerime azığımdır saçının karacası rutubetli odalardaydı, pervazımdı; bir sarmaşığın bir örümcek ağının prangasıydı dört duvarın dört bilinmezlik arası gidip geldiğimiz değil miydi yaşamak kaygın pencerelere el verirdi sığırtmaçların? yola çıkıyorsun; sana biattır kentim, kor günlerinden indirdim yola verdim, buzula erdir yüreğim; gör denildiğinde bakılır doku küllenişimi, kor günlerinden eğirdim. Yola çıktın buzula erdin yüreğim kor günlerindendi eğirdiğim. M.Mustafa USLU |