SARIBEYLER ŞİİRLERİ !DOYDUĞUM YER SARIBEYLER Bundan yıllarca evvel,ad alırken tüm köyler. Bir araya gelmişler,bu civardaki beyler. İçlerinde kaç tane, sarı bey var saymışlar. Sonra köyün adını,Sarıbeyler koymuşlar. Belirlenen bu isim,hükümete sunulmuş. Ondan sonra burası,hep bu adla anılmış. İnsanlar akın akın, bu yöreye göçmüşler. Köyün imarı için,birlikte ant içmişler. Kazma kürek gücüne,alın teri karışmış. Hizmet için insanlar,birbiriyle yarışmış. Bilin ki bu günlere,hiç kolay gelinmemiş. O günlerin izleri,bak hala silinmemiş. Şimdi gelin o günleri,bir kenara bırakalım. Biraz da günümüzdeki Sarıbeylere bakalım. Beş mahalleden ibarettir,bu güzelim kasaba. Köy dışında yaşayanları,katmazsak hiç hesaba. Cumhuriyet mahallesi,köyün en orta yeri. Orada karşılarız,köyümüze gelenleri. Taş Dibi mahallesi,adeta tarih kokar. Köyün büyük başları,bu mahalleden çıkar. Yeşilli mahallesi,meydanıyla nam salmıştır. Keyfine düşkün olanlar,hep orada kalmıştır. Bu arada Cami Kebir,atılmasın yabana. Bakın onlar yön veriyor,tavana ve tabana. Karşıyaka ilk zamanlar,harmanlıkmış sadece. Dışarıdan gelenler,imar etmiş gündüz gece. Beş mahallenin insanı da,birdir aslında özde. Farklılıklar olacaktır,düşüncelerde ve sözde. Olsun varsın ne çıkar ki sonuçta hep insanız. Huzurlu olursunuz ,barışa inanırsanız. Barış ve huzur içinde,hep birlikte yaşıyoruz. Sarıbeyliler olarak,bu gururu taşıyoruz. Zaten dünya meşakkati,kaplamış her birimizi. Bir kenara koymuşuz tüm gurur ve kibirimizi. Geçim derdi bükmüş,Sarıbeylinin belini. Yine de açmamıştır,namertlere elini. Umutlarını gömmüşler,yıllarca topraklara. Her birisi dönmüşler,daldan düşen yapraklara. Yıllarca hep tütünle,sağlamışlar geçimlerini. Sonra domatesten yana,yapmışlar seçimlerini. Az da olsa birkaç kuruş,kazanmışlar ilk zamanlar. Onda da dönmeye başlamış, bin bir türlü dümenler. Üç beş kişinin malı, yüksek fiyata satılmış. Geri kalan garibanlar, bir kenara atılmış. Bakıp bakıp bu işe,düşünmüşler durmuşlar. Tarımsal Kalkınma Koperatifi kurmuşlar. Bekleyip hep birlikte,olacakları göreceğiz. İnşaallah bol kazançlı,yarınlara ereceğiz. Olacak elbet bunlar,hiç canınızı sıkmayın. Yeter ki siz aranıza,fitne fesat sokmayın. Birlik olun daima,birlikten hep kuvvet doğar. Cehaleti öğretmen,fitneyi de birlik boğar. Nasihat değil bu sözlerim,size nasihat veremem. Nasihat vermeye kalkarsam,hiçbir yere varamam. Olanları anlattım, ben sadece sizlere. İstedim ki tebessüm,düşüreyim yüzlere. Ben buralı değilim,ama sizden biriyim. Sizlerin sayesinde,ayakta ve diriyim. Şöyle bakacak olursak,dönüp te biraz geri. Buralı sayılırım otuz iki yıldan beri. Bu yüzden hepinizi,çok yakından tanıyorum. Kimsenin kalbini,kırmadığımı sanıyorum. Ne olursa olsun, kalp kırmak hiç hoş değil. İnsan kalbi bu, yontulacak bir taş değil. Gün gelip silinse de,duvara kazınan yazı. Hiç kimse yok edemez, duvarda kalan o izi. İsmailim bunca söz söyledim, duyulsun diye? Benden hatıra kalsın,Sarıbeylere hediye... SARIBEYİN KIZLARI O narin ellerinde, bin bir hüner saklıdır. Belirgin özelliği, zekası ve aklıdır. Ne kadar övünseler, hiç şüphesiz haklıdır. Işık saçan bir incidir, Sarıbeyler’in kızları. Marifette birincidir, Sarıbeyler’in Kızları. Utangaç ve nazlıdırlar,güzellerin huyudur. Adı üstünde Sarıbey, soyu bey soyudur. Buna sebep köyümüzün, havasıdır suyudur. Işık saçan bir incidir, Sarıbeyler’in Kızları. Asalette birincidir, Sarıbeyler’in Kızları. Bir kızılca kor ateştir, yürek yakar sözleri. Ceylanları kıskandırır, o buğulu gözleri. Ay parçası gibi parlar, her birinin yüzleri. Işık saçan bir incidir, Sarıbeyler’in Kızları. Güzellikte birincidir, Sarıbeyler’in kızları. Düşeni kaldırmadan, kendileri kalkmazlar. Hiç kimseyi hor görmez, yukarıdan bakmazlar. Hele yardım etmekten, hiç usanıp bıkmazlar. İnce kalpli bir incidir, Sarıbeyler’in Kızları. Merhamette birincidir, Sarıbeyler’in Kızları. Yaz gelince hemen hepsi, tarlalara dizilirler. Yük biner omuzlarına, ses çıkarmaz ezilirler. Takdir edilmezler ise, en çok buna üzülürler. Işık saçan bir incidir, Sarıbeyler’in Kızları. Haysiyette birincidir, Sarıbeyler’in Kızları. Onlar için maneviyat, daha üstündür paradan. İlahi aşkı nakşetmiş, gönüllerine Yaradan. Onlar bulurlar doğruyu, bizler çekilsek aradan. Dua saçan bir incidir, Sarıbeyler’in Kızları. Dürüstlükte birincidir, Sarıbeyler’in Kızları. Söyleyecek bir şeyleri olmasa da yakınacak. Hayatları bir romandır, hiç soluksuz okunacak. Anlatsalar hepimize, ince ince dokunacak. İbret saçan bir incidir, Sarıbeyler’in Kızları. Şöhrette de birincidir, Sarıbeyler’in Kızları. Hiç kimse bu dizeleri, kıskanıp da kurulmasın. Sebebini düşünmekle, meşgul olup yorulmasın. Neden böyle yazdım diye, gelip bana sorulmasın. İlham saçan bir incidir, Sarıbeyler’in kızları Her kulvarda birincidir, Sarıbeyler’in kızları. ŞEHİT BÜLENT KARAEFE Ey, ben arşa uçarken, dünyada sağ kalanlar !... Ey, adımı duyunca, bana dua salanlar !... Siz üstünde dururken, altındayım ben yerin. Dinleyin biraz beni, sesime kulak verin. Ben “Bülent Karaefe”, Terzi İsmet’tir babam. Yaşarken bu vatana, layık olmaktı çabam. Bin dokuz yüz yetmişte, Sarıbey’de doğmuşum. Neşemle etrafımı, hep neşeye boğmuşum. Bilerek hiçbir zaman, bir insanı üzmedim. Büyüğümü saydım hep, küçüğümü ezmedim. Çocukla çocuk olup, onlarla oynaşırdım. Sohbette yaşlılarla, çok çabuk kaynaşırdım. Güler yüzlü biriydim, hiç kaşımı çatmazdım. Selam sabah vermeden, adımımı atmazdım. İhtiyacı olanın, yardımına koşardım. Ağlayanla üzülür, gülenlerle coşardım. Yeşilli Mahallesi, şahittir sözlerime. Yalanım varsa eğer, kum dolsun gözlerime. Gün geldi yaş erişti, Vatana asker oldum Peygamber Ocağında,Vatan Aşkıyla doldum. Vatana kurban olmak, dilimde niyazımdı. Anladım ki Askerlik, benim alınyazımdı. Komutanlar sorunca, hemen öne atıldım. Uzman Çavuş olarak, Ordumuza katıldım. Tarif edemediğim, duygular yaşıyordum. Kabardıkça kabaran, bir yürek taşıyordum. Herkese söylüyordum, üstüne basa basa. Kalmamıştı zihnimde, hiçbir korku ve tasa. Her göreve çıkışta, bir garip oluyordum. Dünyadayken Cennetten, kokular soluyordum. Bunlar bir işaretti, bir şeyler seziyordum. Bambaşka bir alemde, dolaşıp geziyordum. En son gece rüyama, annem babam girdiler. Beni alnımdan öpüp, şevk ve moral verdiler. “Yakışır” dedi babam, “oğluma şehit olmak” “Gurur duyarız ancak, yok öyle saç baş yolmak” Anam kıyamasa da, helalleşti benimle. “Var git” dedi Cennete, “dualarım seninle” O gün sabah erkenden, heyecanla uyandım. Hazırlığımı yapıp, beyazlara boyandım. Helalleşerek çıktık, bölükten yolumuza. Melekler göründüler, girerken kolumuza. Şehadet Şerbetini, önümüze serdiler. Cennet anahtarını, elimize verdiler. Hiç tereddüt etmeden, alıp şerbeti içtim. Sırat denen köprüden, sanki uçarak geçtim. Sorgu sual görmeden, vardım o Kutlu Yere Naaşımı seyrettim, göğsümü gere gere. “Yarendede” kucakladı, beni bağrına bastı. Al Bayrağı kabrime, babam eliyle astı. Köyde misafir gibi, son defa ağırlandım Şehitler Kervanına, Duayla uğurlandım, Hayat hikayemdir bu, anlatın dostlar duysun. Adımı yüreğinde, en güzel yere koysun. Anama söylemeyin, duyarsa çok üzülür. O güzel gözlerinden, kanlı yaşlar süzülür. Acısı tazelenip, kahrolup yıkılmasın. Küllenmiş olan ateş, yeniden yakılmasın. Babam meşe gibidir, o dayanır dinlesin. Ben nasıl bir evlattım, bir kez daha anlasın. Kardeşime söyleyin, hep yaşatsın adımı. Sakın ha reddetmesin, ondan tek muradımı. Duyup da dinlerseniz, bunlar size son sözüm. Ben sizi görüyorum, üstünüzde hep gözüm. Uğraşın güzellikle, gönülleri Fetihe. Sizlerden son isteğim, ruhum için Fatiha !... HÜSEYİN ÇEŞMESİ !... Ben ne kutsal bir mabedim, ne sıradan eşmeyim. Sarıbeyler’in sembolü, tarihi bir çeşmeyim. Hüseyin Çeşmesi diye, koymuş koyan adımı. Bir kez içen unutamaz, benim meşhur tadımı. Kazma ve küreklerle, kaynağımı oymuşlar. Temelime ilk taşı, dualarla koymuşlar. Beni yapan ustalar, çoktan toprak oldular. Salihler arasında, yerlerini aldılar. Ben aktıkça sevabımdan, onlar da pay alacak. Amel defterlerinde hep, açık sayfa kalacak. Fırtına ve depremler, ihtilaller gördüm ben. Yılları yüzyıllara, ilmek ilmek ördüm ben. Yıllarca tek oluktan, nazlı nazlı aktım hep. Kasabaya tepeden, hayran hayran baktım hep. Önümden geçen herkes, durup bir su içerdi. Dinlenip el-yüz yıkar, ancak öyle geçerdi. Yavuklular ilk önce, koşup bana gelirdi. Eski bir adetti bu, herkes bunu bilirdi. Edebiyle buluşup, konuşurdu gelenler. Uyarılırdı derhal, bu yasağı delenler. Oğlanlarla kızlar hep, ayrı yerde dururdu. Kalpleri heyecandan, hızlı hızlı vururdu. Sevdiğini görenler, mutluluktan uçardı. Yüzünde tabak tabak, kırmızı gül açardı. Titrerdi heyecandan, su doldururken eller . Düşünce kırılırdı,hem testi hem hayaller. Gece de boş kalmazdım, hep olurdu bir gelen. Hiç görmedim malesef, gece gelip de gülen. Aşıkların verdiği, sözlere şahit oldum. Kanlı yaşlar boşalan, gözlere şahit oldum. Nice sevdalıların, feryadını dinledim. Zaman geldi kahrımdan, onlarla bir inledim Dertli delikanlılar, türkü söyler ağlardı. Sanki benle beraber, gürül gürül çağlardı. Yıldızlar gülümserdi, gökyüzünden bakarak. Bazen selam yollardı, süzülüp de akarak. Kaç merhumun son nefeste, son içtiği su oldum. Yeri geldi hak edene, yarılmaz pusu oldum. Bunca yıldır aktım hep, hem de hiç tıkanmadan. Tükenmezdi ki suyum, insanlar tükenmeden. Ne hikmetse bir sabah, dozerlerle geldiler. Ben hayretle bakarken, sırtlarımı deldiler. Genişletip arkamı, birkaç gün beklediler. Bulunan yeni suyu, hazneme eklediler. Bina oldu arkama, ortada kala kaldım. Şaşkınlık içersinde, düşüncelere daldım. Kapattılar üstünü, yaptıkları terasla. Alay ettiler sanki, tarihi bir mirasla. Üç oluklu ve depolu, bir çeşme kondurdular. Kestiler suyumu benim, kanımı dondurdular. Yeni suyla birlikte, o çeşmeye taktılar. Sonra karşıma geçip, bir de bana baktılar. “Yıkın” dedi birisi, acımadan yıktılar. Dozer ile devirip, üzerime çıktılar. Taşlarım bölünürken, sanki ruhum söküldü. Şuursuz ağızlardan, kahkahalar döküldü. Güya yeni çeşmeyle, “az suyum” çok edildi. Vicdanlar sızlamadan, bir tarih yok edildi. Yeni çeşmeye verdiler, yine benim adımı. Hem görüntümü bozdular, hem de leziz tadımı. Hüseyin Çeşmesidir, yine şu anki adım. Ne eski neşem kaldı, ne de o eski tadım. Mazide kaldı bütün, yaşanan güzellikler. Birer birer yok oldu, bana has özellikler. Oruçlar açılırdı, bir zamanlar karşımda. Melekler dolaşırdı, arzımda ve arşımda. Tarihe ışık tutan, yüzümü soldurdular. Etrafımı sevimsiz, çöplerle doldurdular. İçki şişelerinden, geçilmiyor yollarım. Kırıldı dua eden, göğe açık kollarım. O kadar gelen olur, ama hiç kirletmezdi. Şimdiki gibi beni, utançtan terletmezdi. Keşke kurusaydım da, bu hale gelmeseydim. Ömrümce ağlayıp da, hiçbir gün gülmeseydim. Kurut beni Allah’ım, artık suyum akmasın. Ustalarım kabrinden, acıyarak bakmasın. Bir çeşme dile geldi, içini döktü size. Arz-ı Haldir duyana, yazılan bunca dize. Bu şiiri okuyan, bana dua buyursun. Çektiğim ıstırabı, tüm dostlara duyursun. SARIBEYLER Etrafı baraj,ova,tepelerle çevrilen Sakin bir kasabaydık, yağımızda kavrulan. Çalışkandı insanlar,balarısı misali. Huzurun kokusuydu, çiçeklerden savrulan... Neden se bu manzara, seçimde tehirlendi. Sandığın ağzı değil, kalbimiz mühürlendi. Fitne soktu araya, baştan kokan balıklar. Aklımız iflas etti, fikrimiz zehirlendi… Kırk yıllık komşumuzla, küs geçirdik yılları. İnat için kapattık, geçeceği yolları. Öfkemize yenilip, görmemeyi yeğledik. Barış için açılan, kucakları-kolları… Söndürmek şöyle dursun, yellediler ateşi. Koltuk için gerekli bellediler ateşi. Hırs bürümüş gözlerle, manzarayı seyredip Maşalarla durmadan ellediler ateşi… On seneye yakındır, iktidara yaslandık. Parlamak istedikçe, inadına paslandık. Hizmet yağacak diye beklerken beldemize. Sağnak dertler altında, sırılsıklam ıslandık… Yıl yıldan kötü geldi, bereket uçtu gitti. Elde avuçtakini, su gibi içti gitti. Tek bir mahsul kalmadı, yüzleri güldürecek. Gafletten uyanmadan, onca yıl geçti gitti… Utanç veren bu hale, dur demeli birisi. Yanmamalı ormanın, ne yaş ne de kurusu. Sağduyu galip gelip, barışmalı küskünler. Çobanlar önden gitse, takip eder sürüsü… Vebali çok ağırdır, küsmenin-küstürmenin. Dinde en çok üç gündür, mühleti küs durmanın. Ahiret mükafatı, “gayya” denen kuyudur. Hak arayan mazlumu, zulümle susturmanın… Uyan ey Sarıbeylim, bırak “şucu”- bucu”yu. Barışarak dindirin, çektiğiniz acıyı. Karanlık aydınlansın, el uzatın dostluğa. Gündüze dönüştürün, köyü saran GECEYİ !... SEÇİM YÜZÜNDEN Kendine gel Sarıbeylim kendine. Pireye kızıp da yorgan yakılmaz. Dolup taşsan sığmasan da bendine. Komşunun geçtiği köprü yıkılmaz. Zaten dardasınız geçim yüzünden. Bir küslüktür gider seçim yüzünden. Siyasi görüş ve biçim yüzünden, Rakibi görünce dişler sıkılmaz. Elbette olacak hem sağ hem de sol. Vücut noksan kalır eksilirse kol. Doğruya götürmez insanı her yol. Yoldaşın olmadan yola çıkılmaz. Gerek yok boş yere öfke ve hırsa. Affet sen komşunu hep kalp de kırsa. Paylaşmak gerekir elde ne varsa. İftar sofrasına yalnız çökülmez. İsmailim durma hem yaz hem söyle. Nereye varacak sonumuz böyle. Barışık değilse insanı köyle. Leyla olsa nazı bir gün çekilmez !... Onuncuköylü İsmail SIKICIKOĞLU Sarıbeyler/Savaştepe BALIKESİR |