Hüzün-zede Garip ÖmrümMahzûn dostum dal bostana, her bir beyit tıbbî fermân Yol bir tutam çörek otu, ... belkim olur hemme dermân Şu sînem dertlerden yandı, ..... nefsime kor kâr etmiyor Bu hâne mihmân-pervermiş, gam çerge kurdu gitmiyor Kahr-ı dehri, leylen nehâr, hep gözyaşı döken bilir Firâk-ı yâr ne menem dert, yıllar boyu çeken bilir Sûk-i sultânî’ye vardım, mert kabzımal bulamadım Sahtekârın mizânında, ...... yarım okka olamadım Uçmak istedim semâda, ...... icâzetin yok dediler Ben noktayı müfred sandım, kâinattan çok dediler Ben sevdâya kader dedim, tek harfini silemedim Hercâî güller de varmış, ... ne çâre ki bilemedim Gençliğim bir altın tastı, has ipekten daha hastı Kıymetini bilemedim, bir gün sırra kadem bastı Şu gençliğim geri gelsin, gözlerimin feri gelsin Ben dünyayı anlamadım, anlayanlar beri gelsin Devrân mevsim-i hazândı, her dem baharı bekledim Çıktı geldi sayf-i sûzân, ..... dertlerime dert ekledim Ben hayatı bir gül sandım, ... kokulu elvâna kandım Meğer dikenler de varmış, yandıktan sonra uyandım Bu dünya dâr-ı mihnetmiş, her fâni hicrân tadarmış Hüzün-zede garip ömrüm, meğer bir seyrân kadarmış İdris Esen, Eylül, 2022, Erenköy hemm: keder, üzüntü, tasa mihmân-perver: misafir perver sûk-i sultânî : mezat yeri müfred : tekil, tek dâr-ı mihnet: meşakkat, keder evi/yeri kahr-ı dehr: dünyanın kahrı, dertleri firâk-ı yâr: sevgiliden ayrılık sayf-i sûzân: yakıcı yaz mevsimi hercâî: kararsız, sebatsız, yeltek, vefasız hüzün -zede: üzüntü ve sıkıntılardan muzdarip seyrân: gezinti, temâşâ |
Kutladım değerli kalemini ve eserini
Gönlüne, ömrüne bereket
Sağlıcakla