UÇURUM
UÇURUM
Gözlerimde kan damlıyor Seni bugün de andım Kalbimin içinde yanan Cehennemi yüreğime Taşıyan o kadınsın sen ne zaman geçti yıllar ? ilk önce çürüttü bizi sonra da çürüdüm daha sonra yılların gelgitlerinde zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım unuttum dedim yalan oldu vazgeçmek vazgeçmekten de vazgeçmek diye bir söz vardı oysa ki ben her şeyden vazgeçmiştim ama aşk yüreğimi aklımı hayallerimi alt üst etmeye yetti şimdi bir dağ başında bekliyorum gözlerimden inan incecik yaşlar kuru toprağa ıslatıyor öylece baka kalıyorum ne yapacağımı bilmiyorum hangi hıçkırıkla bana yardım edecek hangi umutsuzluk Umut etmemi bitirecek nefesim titriyor ruhum başka bir diyara göç etmiş gibi bakakalıyorum şimdi düşünüyorum da sen gittiğinden beri binlerce gün geçti belki bir gün karşı karşıya gelirsek ey unutamağım hatalarından dolayı cezalandırıldım sevgilim sen gittiğinden beri şu kadar gün geçti desem saatleri dakikaları saysam sana bir faydası olur mu ateşin içerisinde yanarken neden bu kadar tatlı geliyor ask oysa ki yeni bir özgürlük arıyordum seni kaybettiğinden beri her şeyi de kaybettim ilk önce kendimi daha sonra hayallerimi umutlarlamı kaybettim başarabileceğime olan inanacağımı kaybettim yerden kalkabileceğime olan umudumu kaybettim seni seviyorum sen şimdi hangi diyarın kuşusun ben nerelere gelsem nerelerde var olsam dolaşıyorum arıyorum baştan başladım seni aramaya ilk önce Asya’nın çorak topraklarında küçücük sapsarı bozkırlarında aradım seni Tanrı dağlarından hindi kuşlarına kadar arayıp durdum seni Semerkant da konakladım önce daha sonra acem diyarında aşk şiirleri okudum ölümü ölümsüzlüğü orada gördüm yürüdüm sonra Elbruz Dağlarından Zagros’a uzandım daha sonra yürüdüm uzun bir müddet ayaklarımla diken bata bata ayaklarım kanı yakalaya yürüdüm vücudumun her yerinde kan sızlamaktaydı daha sonra Nuh peygamberin şehrine geldim insanlık kokmaktaydı durdum duraksadım ihtişama sonra yürüdüm uzun bir müddet ashabı-ı Keyfi’n yattığı yere geldim ağladım sızladım duada bulundum onları şahit tuttum sevgime aşkıma göğe yere hakim olana şükürler ettim sonra devam ettim uzun bir süre Halil’i Rahman’ın ateşe atılan yere vardım yandım orada yakıldım sanki yüzyıllar geçmemiş de şimdi Ateş yanıyormuş gibi yüreğin yanmaya başladı acıyı tattım umudu tattım orada ellerimi göğe kaldırdım tekrar Allah’ım senden başka gidecek bir kapım yok dedim verirsen sen verirsin alırsan da sen alırsın hazinelerinden bana da nasip et dedim sonradan yürüdüm uzun bir yürüyüş oldu Anadolu’nun çeşitli şehirlerini geçtim Bazen bir camide yattım bir kilisede insanların hacca gittiklerini gördüm bazıları da Kâbe yolundaydı bazen de Anadolu’ya geldiklerini gördüm dolaştım durdum uzun bir süre ulu camiye vardım zikirler eşliğinde Allah’a yalvardım üstüm başım yara bere içinde üstümdekiler paralanmış bir ip yardımıyla duruyor her şey bir meczup olup durmuşum bu geçen zaman dilimlerinde ellerimi kaldırdım gökyüzüne ey hakim olan her şeyin sahibi olan varda da yokta da olan şah damarımızdan daha yakın olan yardım et şehirleri gezdim bir Yunus Emre’ye gittim bir Hacı Bektaş Veliye sonradan Mevlana hazretlerinin kapısında diz çöktüm istedim gene aşkı bilene aşkı tadını ulaşanı şahit göstererek istedim ne utandım ne haya bildim uzandım sonra yedi tepeli şehre aynı şehrin altında buluştuk sonra aynı yağmurda ıslandık sabahın seherinde Rüzgar kokunu bana getirdi gözlerinin çarptığı yolları dolaştım çok ağladım çokça sızlandım kimisi beni deli kimisi de divane sandı Bir garip öksüz olup bu sokaklara da dolaştım kabrine gelmek nasip oldu artık Toprak sen gibi kokuyor uzandım toprağına ömürden hayattan vazgeçtim kaç gün durdun bilemiyorum orada beni baygın bulmuşlar oysa ki ben ne zaman kendimdeydim ki tenin ölümü ölüm müdür ölüm ölüm dedikleri sonsuza yolculuk değil mi ki |
*** UÇURUM *** şiirini, beğeniyle okudum. Nice güzel şiirlere diyor, Şair Arkadaşımı içtenlikle KUTLUYORUM...