15 TEMMUZ İSTANBUL
Öğrenecek çok şey var, o gecenin dersinden,
Türk’ün Türk’e sıktığı ihanet mermisinden. O gece ne yaşandı, neler gördü İstanbul, Görülmeyen neler var, perdenin gerisinden. Kahpe bir hücum oldu, sonra destan yazıldı, Nerden patladı volkan, bu şehrin neresinden? Önce şaşkın gözleri uyarmak için sanki Bir ’kalk borusu’ sesi, gaipten birisinden Ve bu sesle titreyip kendine gelmiş gibi Uyanan aslan çıktı, kükreyip kafesinden... Sûra üflenmiş gibi titretip gökkubbeyi Sultanahmet Camii, altı minaresinden. Marmara’nın dibinden yankılanarak dönen, Cihada çağrı gibi gelen selâ sesinden... Bu ilâhi çağrıyı duyunca hiç durur mu, Eyüp Sultan kalkıp da, çıkarak türbesinden Yürüdü ’Allah’ deyip, peşindeki ervahla, Evliyâlar fışkırdı toprağın sînesinden... Ve Fatih Sultan Mehmet, kır bir atın üstünde Huruç emrini verdi, asırlar ötesinden, Onun emânetini korumak boyun borcu Îman, elbet gelecek hainin üstesinden. İşte böyle başladı İstanbul’un destanı, Şaha kalktı İstanbul, o yedi tepesinden... İstanbul’lu aynı kan, aynı cevher, farkı yok Erzurum dadaşından, egenin efesinden, Görünce cenk vaktidir, konu kutsal dâvadır, Binlercesi fırlayıp şehrin her köşesinden... Kadın, erkek, yaşlı, genç, konu vatan olunca, İblis ölüm kusarken tankların gerisinden... Kanlarında boğdular o kahpe ateşleri, Taşarak bir sel gibi, îmanın kalesinden. Bir yanda sapık güruh, bizi bizden istiyor, Güç bulup büründüğü askerlik kisvesinden... Bir yanda da İstanbul, yırtıyor tırnağıyla, Gerçek yüzü çıkıyor, sıyrılıp maskesinden... Bir felâket tablosu çıktı gözler önüne, Sabah şehir çıkınca gecenin örtüsünden... Kimi cennete geçti, kimi de cehenneme, Bir rüya gibi geçip ’Şehitler Köprüsü’nden... ’Kandırıldık’ diyenler uyandılar sonunda, Çözüm, içinden çıktı, darbe bilmecesinden... Yüzlerce mâsum insan, temizledi günâhı, Yüz akıyla çıkıldı o kâbus gecesinden... Yürek, tankları ezip, kurtarırken şehiri Kudurmuş ihanetin zulüm cenderesinden Gün görmüş Ayasofya, yüce Süleymaniye Seyrettiller ibretle, tarih penceresinden. Bir hilâlle bir yıldız çizince gök yüzüne Ulubatlı, bir daha, surların zirvesinden, Îmanla vatan aşkı birleşerek kalbinde İstiklal marşımızdan, bir cuma hutbesinden, İmparatorlukların payitahtı İstanbul, Şimdi de onurlandı, ’Gazilik’ rütbesinden... Şehitler kavuşurken Peygamberin bağrına Yükselip masmavi bir Boğaz esintisinden, Şükranla ve gururla selam durdu İstanbul, Göğe, beyaz martılar uçtu Kızkulesi’nden... Ünal Beşkese |