RUS RULETİCam kırığından yollarda yürüdük, hem yalın ayak, Kanamadı ayaklarımız, Ya da biz hiç farketmedik... Hep karşıdan yedik rüzgârı, yorulduk, Gün geldi, yolu kaybettik, Ya güneş doğudan battı sonunda, Ya da biz hep ters yöne gittik... Sen gel bir akşamüstü, bir bardak demli çay huzuruyla, Geç, otur karşıma, bir de sigara yakayım. Sensiz günlerim yansın sigaramda, özlemim yansın, Ama ben dumanında seninle geçen günlere gideyim. Sen otur, kalkma sakın yerinden, Gözlerini seyredeyim... Ümitlerimiz vardı kar gibi beyaz ve temiz, ateş gibi sıcak, Ateş karı eritti, kar ateşi söndürdü, Ümitler bitti... Dizelere döktük ümitsiz sevdamızı, Gün geldi, şiirler isyan etti... Ne şiirler yazdık, zehir zemberek, Balıklar yesin diye denizlere ektik. Kaçıp gitti tüm balıklar, -sevda renginde biri hariç- O ölü balık için ne denizler tükettik... Şimdi ben, her gün, günbatımı zamanı, O tükenmiş denizlerden birinin kıyısına giderim Ve bir sigara daha yakıp, O kızıl bulutların ardında, seni seyrederim... Biz, banka soymadık, ihtilâl yapmadık, adam da öldürmedik, Sevda düşmüştü yüreğimize; sevelim dedik, Sadece sevdik... Neydi suçumuz bilmem; Müebbet yedik... Bir gemide tutukluyuz, bir limanda demirlemişler, “Açılalım, gidelim okyanuslara” diyoruz, “Deniz bitti” diyorlar, götürmüyorlar. “Bırakın inelim” diyoruz; İndirmiyorlar. Bir karanlığa mahkum edilmişiz, Işığa hasret gözlerimiz. Arada bir küçük ışık sızsa bir yerden Ürperiyorum birden; Çünki dik duruyoruz biz, Fakat, kırık çıkıyor gölgelerimiz.... Önce bir Eylül çiseledi ince ince, ..........Sonra hicran, ....................Sonra hasret, ..............................Sonra bir kahroluş karanlık bir sağnakta, Giderek daha da sararmakta Eylüllerin benzi. Birazdan sönecek sokak lâmbaları da Ve biz, ıslak kaldırım taşlarıyla başbaşa kalacağız gecenin karanlığında. Sonra, boşuna bekleyeceğiz ılık bir lodosun esmesini, Oysa, hiç dinmeyecek sert poyrazlar, /çok üşüyeceğiz... Sen gel yine de istersen bir akşamüstü, gün batımında, Bir tekme atalım, gitsin yaşamın tüm gerçekleri. Ufuk, tam şarap rengine dönerken, İçip bulutlardan o rengi sarhoş olalım Ve unutalım bildiğimiz ne varsa; Ellerini avcumun içine bırak, Al bassın dallarına, çiçek çiçek, Şahrem şahrem kızarsın yanakların Aşk, kıvılcım kıvılcım yansın gözlerinde Ve arzu, saçak saçak dökülsün eteklerinden... Sonra sokul iyice, duy göğsümü göğsünde, Bal damlasın peteklerinden... Bir şarkıyla süsleyelim finali, zamanı sen seç; “Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç...” Ünal Beşkese |
Bu nasıl bir duygu selidir? Hüzün pınarlarından çağlayarak akıyor. Okuyanı da peşine takıp götürüyor.
Öylesine sızılı sorular var ki içinde:
'Biz, banka soymadık, ihtilâl yapmadık, adam da öldürmedik,
Sevda düşmüştü yüreğimize; sevelim dedik,
Sadece sevdik...
Neydi suçumuz bilmem;
Müebbet yedik...'
Böyle şiirler beni ağlatıyor...
Yüreğiniz, kaleminiz dert görmesin.
Böylesine kutsal duyguların önünde saygıyla eğiliyorum...
Hele finaldeki şarkı...
Saygım ve sevgimle efendim...