olmadı
Olmadı
Arayanlar bulacaktı elbet, Ancak olmadı, bulunmadı. Ezelde olanı ebed’ten sorduk Dünde olanı yarın sandık Dünya’da kaybolanı ahiret’de aradık Yanılmışız, içimizdeki yabancıyı Hiç bulunmadığımız yerlerde aramışız… Aranırken kapanmış gözlerimiz, Düşmüş manzara zamana renk renk Olsun…. Uzağımda duran Dantel gibi zamana işlenen paylaşımlar …O ev, o sahil, o yol, o durak.. Uçan kelebekler, kaçan kaplumbağa, kovalayan zaman.. “dante” değil artık ömrümüzün durağı Bir sokak ötede hayat Borçluyken verdiğim nefes aldığım nefese Nefes nefese geldiğim o yollar, Uzakta kaldı paylaşılmış yaşamlar.. Selam olsun sana, ey uzağımda duran ! Yolculuk Bir bir birikecek aykırılıklar, Usul usul büyüyecek haykırış Emanete sürgün direniş hatırlanacak Yine yeniden çıkacağız yolculuğa.. Allahaısmarladık, çok durdum, alıştınız. Umursamıyorsunuz artık Çıkayım öyleyse o son sefere Bindim dibi delik sandala Eveda…. Ne kalabalık bu yalnızlık; Yedi tepeli şehrin her tepesinden seyir Ayrı bir haz, ayrı bir roman… Bir martının sesinden su buğusuna düşen gün, Yeşil bir tepenin ardında mehtaba döner, Döndükçe değişir manzara renk renk.. Bir tepenin saklı hücresine kitlenmişse yürek Mazgal aralığından gördüğü Sonsuza değen bir gökyüzü Ve kimsesiz yıldızlar Yalnızlıkta kayıp düşen… Sol yanımıza usulca sokulan “umutlar” Ey yalnız, ey yalnıza giden, ey yalnız kalan Ne kalabalık bu yalnızlık ! Aklımızda kalan yaşadıklarımız Yaşantımızda oldukca kaçamadıklarımız Yoldan yola düştükçe hızlanan adımlarımız Ayrı yollardan gelip, yakındır sıratta buluşmamız.. Çeşit çeşit durakları vardı yolun, yolculuğun Kışa rastlayan, bahardan geçen zamanları vardı.. Utançları, sevinçleri, özlemleri ve umutları vardı… Nereye baksa eksik kalan o bahar gözlerinde; Eksiğim, eksik kaldım talan olmuş o öksüz gönülde Ardına ağladığı, ardından ağladığı, alev alev yandığı Dipsiz kuyudaki hayale sığan o umut Ses ses üstünde, feryat çığlık ve hıçkırık Salya sümük perişan olmuş düş Düşmüşki kan revan bugün-yarın Ne tabip ne can ne de canan… Bir tek o kalmış teselli olan ki O da sırrıyla sırlara kedem basan… Anlasaydık, anlayabilsedik eğer; Bırakmazdık bizi yılgın bir yorgunluğa, Kızmazdık, öfke yenemezdi huzuru, Anlasaydık, savaşlarda olmazdı Ölmezdi taraf: sen-ben bencilliği… Anlayabilseydik eğer, duyardık, görürdük Ahengin ritminde dönerdik her şeyle.. Anlamadık, anlıyamadık… Gördüğümüz kadar aldık, duyduğumuzca sandık İşte, kendimiz olduk! Kendimizce yaşadık.. Ve bitirdik, zaten sonlu hayatlardaki “an” ları… Eylülde bitiyor, geliyor soğuk bir yalnızlık Sonu bilinen bu yolculukta “umut” boşu boşuna Olur ya olacaklar; bırakacaksın, oluruna… Olmayacaklarda var elbet .. Düşünmeyeceksin birini Kahraman olmayacaksın düş’lerde Kendinde kalıp, susacaksın. Yanmasıydı Oysa yalandı tüm imgeler Ve bir illizyondu sanmalar Sınamasıydı hayatın, Hayatlar, kazanılacak yerin yanmasıydı Yanacak elbet sessizliğinin içinde Yanacak hemde yangınların en büyüğünde Üstelik çarmıha da gerilecek.. Sustun konuşmadın ya “inanmaktı” suçun Konuşmadın ya yandı, yandı masumiyetin Yetmedi karıncanın sırtındaki su ! Oysa düzelmeyecek; telafisi, tekrarı yok “ol” muş Olmasını umdukların ol/mayacak.. Belkide uzun sürecek bu yaz ve orman Direnecek yeşil kar soğuğuna, düşmeyen o yaprakta Belki sakat kalacak bir bedene sıkışan ruh! Ya da gün ışığında yeşile yumulacak göz, Belki de sonra, Sızı balır bu güne, dokundukca ağlayan Sarılmaz ki, sarıldıkça coşup kanayan “unutmak” geçti denilen şey: zaman Kim taşıdı zamandan; banamı kaldı hicran Usul usul, soluk soluk hepiniz Düşmanmıydınız bana… Oysa,… Benim… Taşınıyorum; Git demiştin, Gidecek yerim yoktu, Köprü altına uğradım dün, Kalabalık ve sıcaktı, Buram buram tütüyordu o,… Taşınıyorum bugün. Dünki yer Kırkın içinde kırklara karıştı Düş kırıldı, kırılmadı zan İnadına inadına yaşayacaksın dediler İnadına inadına direndim Ben kaldım onlar gittiler.. Ben de gidiyordum ki onlar döndüler Bekle bekle dediler, Geliyor bahar, geliyor yeşil Durdum; baktım ardıma dünki yer… Bulduğumu sandığımız derinliğimiz! Ne kadar derinsek içimizde, O kadar büyük çaresizliğimiz… Uçan, uçuşan pembe hayallerimiz Yetişmeye çalıştığımız düşlerimiz Bir imgede soluklanıp, gri’ye çaldı… Ayrılan yollarda Ayrı dünyalarımızın yolculuğu var Güneye gider senin gemin, sarı ve sıcak.. Rotasız kuzeye açıldı gemim, siyah ve soğuk.. Anladımki ömrün en güzel son durağı yok! Varsa ömürde tek o güzel durak Ya henüz hiç gidilmemiş ya da çoktan geçilmiş O durakta alınmış verilmiş, O durakta kalmış son hesap.. Desen; diyebilsen şimdi bana en yalın haliyle seni.. Desem; diyebilsem sana tüm çoğul haliyle bizi.. Pamuk ipliği hayat, sen ben ve bize ne kadar keskin kelimeler, Bir beraberliğin arasıba nasıl da giriyor Kılıç gibi bilenen küsmeler… Yan yana durup, birbirine ardını dönenler Nasılda uzun, nasılda uzun bu bitmeyen yaşamlar.. Andıkca, anlattıkca bitmeyen uçsuz bucaksız anı’lar Nasıl, nasılda bırakıp gittiniz beni Bu intikamın kucağında.. Ey yalnızlık Azapta gereksin, gel al son umudumu Büyüsün içimde yetim düşlerim.. Sus, soğuk ve uzun bir kış, bekeme baharı Bu kış bin dibi delik sandala, çık dipsiz denizlerde sonsuz yolculuğa… Bu bir hayaldi; Sönmeye muhtaç yangınlarıma, Damıtılmış bir su: zemzem idin, Durdum kıbleye içmek istedim.. Yeşildin, yeşlin tüm tonlarıydı gözlerin, Baharsız hayatıma bahar bulmaya geldim, Gözlerimden hızla geçtin. Yorgun yolcu, bedene küskün adımlar Çile girdabında umutsuz yarınlar, Sabaha bırakılan tüm sessiz isyanlar, Keşke ve iyikinin arasında duran pişmanlıklar.. Ömrümüzde koşan ve geri dönmeyen zaman, Dur desem dururmu kalbimdeki durakta. …/… Bilgin Subaşı Kendimle konuştum. |
*** " OLMADI " *** şiirini, beğeniyle okudum. Nice güzel şiirlere diyor, Şair Arkadaşımı içtenlikle KUTLUYORUM...