GÜLMEK, DÜNYAYA KAFA TUTMAKTIR
Türlü türlü halleri var hayatın.
Gülmek, meydan okumaktır meselâ. Kalbini kıranlara, fikrini yoranlara, Yılanlara, çıyanlara. Gülmek, her yeni yıla başlarken Karakışa inat çiçek açmaktır Haydi şimdi! Gülüşünü gökyüzüne sal gitsin. Gözleri kamaşsın güneşin; Sevsinler gülüşünü, Çırpsın kanatlarını kelebekler, Hasetinden çalsın şarkılar, Şakısın kuşlar, börtü böcekler... Madem dünya dönmekten vazgeçmeyecek, Sen de gülmekten vazgeçme Gül geç, her ne yaşadıysan Zira, gülmek, dünyaya kafa tutmaktır. Birgün eğer ağlaman gerekirse Gam yüklü bulut olacağına Sicim gibi yağ gitsin. Ağlamak bir çeşit arınmaktır. Yedi renge boyanmaktır yağmur sonrası... Ağlamak, anlamaktır Sabahı zor eden hastaları, Ameliyathane kapısında nöbet tutanları, Evlat hasretiyle yananları Kendi bedeninde mülteci olanları... Ama gülsen de, ağlasan da Düşünmeyi elden bırakma. Düşünmek, sevinmektir bazen. Eşine, aşiyanına, eline, ayağına, Sahip olduğun her ne varsa işte ona... Düşünmek, üzülmektir bazen. Ters dönmüş kaplumbağaya, Kesilen ağaca, yanan ormana, kaçan ceylana Savaşın ortasındaki yavruya, Her sabah ölümüne uyanan kadına Düşünmek, Tavır almaktır bazen; Ezenlere, üzenlere, Fırsatını bulunca azanlara, Haksızlığa sövüp sayıp Haksızlığın kitabını yazanlara. İşte bu yüzden, Düşünmek, Ağır ağır ölmektir aslında Uğruna öleceğin şeyler varsa Ölmek de güzeldir elbet Senin için kapansa da perde Hiçbir rol sahipsiz kalmaz unutma Devralırlar bıraktığın yerde Sen rolünün hakkını ver yeter ki Sonra veda bile edemeden seyirciye, Bir uğultunun ortasında bulursun kendini Fuayede... Muzaffer Uslu 16 Mayıs Pazartesi- Londra |