Canımın içi
Mahzun bıraktılar bizi canımın içi,
Fazla acıklı olmasın diye çoğul konuşuyor kelimelerim, Fakire, fakir edebiyatı yaptırmıyorlar, Hemen ağzına vuruyorlar ellerini, Ne yapalım ki, Hayıflanıyoruz birazcık, Değil miydik hepimiz garip birer dilenci: Sevgiden, merhametten, hayallerden yana. Ne yapalım ki, Bir yalan üslubuna tutunup, Kirli aynalarımızda sanrılı kahkahalar mı doğuralım ölü veya diri, Hem o ütülü gömlekler, Tertemiz pantolonlar, Batmaz mıydı bedenlerimize ilmik ilmik, Çiçeği nasıl koklarız ki, Ucuz tütünle boğulurken ciğerlerimiz, Tiyatroymuş, sinemaymış, tavernaymış Pehh! İki eski kitabı çevirip çevirip okuyor en âlâmız, Fakat gönlümüzde koca bir okyanus gösterişsiz, Nicesini batırır, nicesini yaşatırız derinimizde. Harabelerimizde endemik güzellikler inşa ettik, Katıksız kendi neşelerimizi, Kaprisli gülüşlerimizi, Onlara bile sahip çıktı gelip de birileri, Olsun. Mahzun bıraktılar bizi canımın içi, Uzanıp da koştuklarımızdan bir bir şamar yedik, Suskunlaştırdı insanlar bizi, Durgunlaştırdı, Anlayacağın o ki beton gibi olduk sonunda, Fakat olgunlaşmadık biliyor musun? İnsanlar büyüdüler, Yaptıklarının alkışlanmasını bekleyerek için için, Hâlâ çocuktuk, saftık, Fakat biz unuttuk canımın içi. |