Korkuyorum hayatı boşa yaşamış olmaktan.
Korkuyorum hayatı boşa yaşamış olmaktan.
İhtimali bile diken diken ediyor tüylerimi. Gözlerimin altındaki çizgiler belirince Geçmişe dalıp “keşke” demekten, “Ya öyle değil de böyle olsaydı” diye başlayan cümleleri yarıda bırakıp, uzaklara dalıp gitmekten ölesiye korkuyorum. Seçimlerimin getirdiği bedelleri öderken ya kaçırdığım şeylerin manasını düşünüp, Kendime kinlenirsem? En çok neden korkuyorum biliyor musun? Hayatin manasızlığının nedeni senin yokluğunun olabilecek olmasından. Bu kadar aptalca bir boşluğun beni ele geçirebilecek olma ihtimalinin korkunçluğuna rağmen, Yani kısacası her şeye ragmen, üstelik, kimsenin anlamak istemedigi kadar çok Çok sevmiştim seni. Bazen kendimden bile çok… Düşüncelerimin yetişemediği kadar anlamlar yüklemiştim. Düşlerimdeki adam ol diye çok çaba sarf etmiş, altından kalkamadığım kadar çok inanmıştım. Ben seni çok, kimsenin kabul etmek istemediği kadar çok, Çok sevmiştim. İşte tam da bu yüzden, Kendimden meydana gelmiş olan bu olağanüstü sevginin, beni yok edecek olma ihtimalinden, anlamsızlığın getireceği o garip duygudan yani, çok korkuyorum. Ya hayatın yedi rengi de yalnızca ve yalnızca seninle aynı güne uyanmaktıysa? Ya ben hep hayatımı senin üzerinden var etmişsem, şimdi ise kaybolmuşsam? Ben sende bırakmışsam gerçek benliğimi, yani varsa şayet öyle bir şey… Ve geride ödünç alınmış inançlarım ve inanışlarımla yapayalnız kalmışsam? Belki de en çok korktuğum şey işte tam olarak budur! Sensiz kalan benliğimle yüzleşmek… Şayet varsa öyle bir şey. Geride kalan beni senden bile çok sevecek kadar her şeye meydan okumak (?) Aşkla nefretin harmanlandığı o anlamsız duyguyu alıp kabul etmek (?) Belki de en çok dehşete düştüğüm şey, Sana olan sevgimin beni dönüştürdüğü pişmanlıklarla dolu olan beni, her şeye rağmen sevebilmek. Ben seni çok sevdim. Ama en çok seni nasıl sevdiğimi... |