BİR BAHAR MEVSİMİŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Yıl 2016
Ankara yine şiddetli bir zemheri gününü yaşıyor. Kar, buz ve ayaz üçlüsü kurşun gibi işliyor iliklere. Ömrünün 50 senesini sıladan uzakta Ankara’da geçirmiş olan güler yüzlü, yaşına göre havalı, sempatik ve tatlı dilli olan Hatice Halam’ın ( Eşimin halasının)son yolculuğu için toplandık Sincan’da. Cam gibi keskin bir soğuk var. Fazlaca bir kalabalığımız yok sayılır. Hastaneye yatmadan önce iki kız kardeşi ve benim de kaynatam olan erkek kardeşi ve gelinleri yani kayınvalidem ablalarıyla ilgilenmek için geldiler. İki aya yakın hizmet ettiler ellerinden geldiğince. Hastanede yanında oldular. Halamın iki kızı Emine Abla ve Ayşe Abla da hiç yalnız bırakmadılar annelerini.İstanbul’daki oğlu da geldi. Tüm evlatları ve kardeşleri yanındaydı. İki kardeşi hariç. Onun da biri yurtdışındaydı. Diğerinin de mazereti vardı gelemedi. Ama vade dolunca hiç bir şey durduramıyor işte. Hani yolcunun atı tavlanmaz derler ya tam da öyle. Ahiret yolcusunun biletinin rötarı olmuyor. Tam vaktinde geliyor ecel atı. 18 Ocak 2016’da Hatice Hala’nın atı da kapının önündeydi. 50 yılını Ankara’da geçirip oraya yerleştiği halde pek kalabalık yoktu cenazede. Bir kaç konu komşu, evlatları, torunları, kardeşleri… o kadar. Helallik almak için hastaneden evinin önüne getirdiler cenaze aracını. Soğuktan titriyorduk adeta. Ama bir taraftan da içimiz yanıyordu. Kör olası gurbetlik böyle idi işte. Gurbete yerleşip oralı olsan dahi kimsesizsin aslında. Çünkü büyük şehirlerde o milyonlarca nüfuslu şehirlerde, iğne atsan yere düşmeyecek kalabalıklarda her fert kendi yalnızlığını yaşar. Tabiri caizse kuru kalabalıktır o insan yığınları. Bir birini tanımayan, bir birine selam vermeyen, kurulmuş birer robot gibi hayatın içinde bir o yana bir bu yana koşuşturan insanlar… İçim acıdı, irkildim ve iç geçirdim. Dedim ki eğer bir gün ben de şu gurbet elde ölürsem ardımdaki kalabalık ancak bu kadar olur. Ne hazin bir durum. Oysa acılar paylaşıldıkça azalır, sevinçler ise paylaşıldıkça çoğalırdı eskiden. Memlekette ölsen kırgın ve küs olduğun eşin dostun, akraban dahi gelir cenazene diye düşündüm. Ve bir daha anladım ki gurbetlik gerçekten çekmesi zor bir dert… Neyse sözü uzatmayayım helallik alındıktan sonra defin için kabristana doğru yol aldık. Dedim ya hava çivi gibi soğuk. Biz hanımlar araçlarda bekledik. Yerler kar buz, çamur… Aracın içinde dahi zangır zangır titriyorduk. Bir taraftan canının parçasını gerçek sahibi olan kara toprağa iade ederken bir taraftan da bitse de gitsek duygusunun gel-gitlerini yaşıyor, Allah’ım insanoğlu ne kadar aciz ve dahi ne kadar nankör diye geçiriyordum içimden. Merhumeyi defnedenlerin ayakları neredeyse dizlerine kadar ıslanmış, çamur olmuştu. Defin işlemi bitince araçlarımızda merhume halamın hayrına ikram edilen pidelerimizi yiyip eve döndük hep birlikte. Cenazen dahi olsa acıkıyordu ve ister istemez bir şeyler yiyordun. Ne garip bir çelişkiydi bu… Ölümü dağlar taşlar kabul etmemiş de insanoğlu çabuk unutmuş acısını derler ya evet galiba biz insanlar her şeyi çok çabuk unutuyoruz. Kim bilir belki de böylesi en hayırlı olanıdır. Aksi takdirde ölüm acısıyla baş edebilmek ne dayanılmaz bir acı olurdu. Rabbim sabrını veriyor işte.. Definden dönenlerin titremelerini görünce bu şiirim doğdu. Empati yapınca duygular bir sel gibi döküldü dizelere… Ruhun şâd mekanın cennet olsun Hatice Halacığım…. Ümmühan kızı Hatice Hatun’un ruhuna el Fatiha…..
BİR BAHAR MEVSİMİ
Bir gün çalacaksın kapımı biliyorum... Bir bahar mevsiminde gel ne olur... Toprak kuru olsun ve çimler yeşil... Toprakla örtülsün üstüm, balçıkla değil. Cemreler suya düştükten sonra gel ne olur! Karıncalar rızıklansın toprağımdan. Cırcır böceklerinin sesini işitsin ruhum; Ve kuşların cıvıltısını duyayım uzaktan. Yapraklar yeşerdikten sonra gel ne olur.. Seherde onların zikirleriyle dökülsün günahlarım. Peygamber kokulu güller açsın üzerimde; Güle mesken; bülbüle figan olayım... Bir bahar mevsiminde gel ne olur... Kula eziyet olmasın son yolculuğum.. Üşüyerek hizmet edip de hakları kalmasın üzerimde Yoksa bu kul hakkından nasıl kurtulurum... Senin gelmenden korkmuyorum aslında, Zira; divan-i ilâhi’dendir bütün korkularım Boşa harcanan zaman ve heba edilen bir ömür... İşte hep buyüzden kaçar bütün uykularım. Bir gün çalacaksın kapımı biliyorum ey ölüm..! Bir bahar mevsiminde gel ne olur...! Toprak kuru olsun ve çimler yeşil Toprakla örtülsün üstüm...Çamurla değil...! Nurgül KAYNAR YÜCE / K. MARAŞ |
Emeğine yüreğine sağlık usta
______________________________________Selamlar