HASRET EZGİLERİGeceler toprağa benimle inmiş Kasırga benimle kopmuş denizde Sanırım vebalı elim gezinmiş Çürüyen ağaçta hasta benizde Cinnet şüphe korku benim eserim Sıcak kalbinizde gizlidir yerim Bir kurdum ki sizi hep diş içinde yerim Ve gezerim her gün elbisenizde. Sen ol dersin ve olur Pırıltı dolu billur Çığlık içinde fağfur Bir renk bize öteden Ve bir ses o besteden Nur bize Allah nur Büyük divan ve huzur Bekliyor mezarı sur Sonsuzluk ölümsüzlük Bitmez tükenmez düzlük Nur bize Allah olur güneşi tuttu çamur Elmas mahcup zift mağrur Yakın kandili yakın Ne donanma ne yangın Nur bize Allah nur Sen ol dersin ve olur. O erler ki gönül fezasındalar Toprakta sürünme ezasındalar Yıldızları izlerler saatlerce Namaz da arka saf hizasındalar İçinde nefsimiz sızan hizasındalar Ölüm bile her nefse gelen Bir hak tanrının öncüsü yapısı Geniştir her şeyi bilen yaradan Bir oku ile yücedir Allah Beri gel serseri yol Onun ümmetinden ol Sel kendini kümelerle dol Onun ümmetinden ol Sen hiçliğe bakan yön Hep sıfır arka ve ön Dosdoğru mezara dön Onun ümmetinden ol Gel dünya mundar kafes Gel gırtlakta son nefes Gel arşı arayan ses Onun ümmetinden ol Solmaz bu bir renk Ölmez bir ahenk Onun ümmetinden ol Nasıl iş bu Her yanına çiçek yağmış Erik ağacının Işık içinde yüzüyor Neresinden baksan Gözlerin kamaşır Oysa ben akşam olmuşum Yapraklarım dökülüyor Usul usulca Sonbahar. Durgun havuzları işlesin bırak Yaprakların güneş ve ölüm rengi Sen kalbini dinle ufkuna bak Düşünme mevsimi inleten rengi Elemdir mest etsin ruhunu Eser bulut gürültüsü durgun ahengi Yan yana sessizce mevsimle keder Hicrana aldanmış kalbimde gezin Esen gök gürültüsünde Gitme sonbahar oluyorum sonrası hiç Ağaçlar bükmesinler ne olursun boyunlarını Neden akşam tren kalkınca Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince Mendiller salanınca neden tıkanıyorum Öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki Az önceki çiçekler nasıl da diken dikenmiş Gitme sonbahar oluyorum sonrası hiç O sularda çimdik bitti köprüleri geçtik bitti O elmanın tadı orda o kuş çoktan öttü bitti Artık çocuk değiliz susarak da bir şeyler diyebiliriz Oyunlar oyuncaklar eski radyolar dinleyebilelim. Dalından kopan yaprakların Sararan yanlarına yazdım adını Sahte bir gülüşten ibarettin oysa Ve hiç bilmedin ellerimin soğuduğunu Eylül ayıydı sonbahar gelişi. Bir sonbahar gününde Yapaklar sararıp dökülür Bulutlar çarpar gök gürültüsü Kopacak kıyamet. Eylül sabahının serinliğini Yaprakların serinliğini Ciğerlerime dolduruyorum Sessizlik ve serinlik Birleşiyor Yıkanmış güvercinler Ve çok uzakta bir tren sesi Her zaman yeniden başlamak duygusu Doğuyor içimde Her uyanışımda Eylül sabahının serinliğini Yüreğime dolduruyorum. Güz gömleği giydi şiir Hüzün sanıyor görenler Açık kalmış bir düğmesi Ki hava girsin diyedir Cebinde yağmurluk kokusu Bir tutam kurtulmuş ot Yeni bir imge arıyor Onunla ince akan su Bir kadın eli değmiştir Belki de yıllar öncesi Saklar durur unutamaz O gömleği giydi şiir. Ferhat İndi sarayın lale bahçesine Hat yazmak için En güzel renkleri aradı Fakat bu gün renkler solgun Utanır gibiydiler güzelliklerinden Ferhat bunu anlamaya çalışırken Renkten öte bir güzellikti Ferhat Nedir yüzündeki bu hat Bak laleler Ediyor seni azat Ferhat sordu lalelere Adı nedir bu güzelliğin Laleler biraz kıskanç biraz utangaç Şirin dediler bu sözle hepsi Başlarını yere eğdiler Al bizi götür güzel hat yazına Ve bu fani bedenimizi Hatlarınla ölümsüzleştir Ferhat Bir haber bu yalvarışlardan. Ferhat Rüyalara daldı dönüşü olmayan Ve Ferhat Şirin dedi acep neresi yerin Fazla sürmedi öğrendi yerini Sarayda sultan kadının kardeşiymiş Lakin Ferhat öyle bir rüyada ki Gidip istemiş Şirin i sahibinden Sultan kadın üzülmüş bu istesene Çünkü sultanında gönlü kaymış Ferhat a O yüzden düşünür Ferhat ya kendinin olmalı Yalnız hiç kimsenin Olmamalı Ve dönmüş Ferhat’a Ve alaylı bakmış hatların efendisine Bir şartım var demiş bir şart Halkım susuzluktan kırılmakta Getirirsen şu dağın ardındaki suyu Alırsın şirin i bir ömür boyu Ferhat Bir bayram yaşar şimdi Ferhat Koca dağ gibi dedikleri yere Alaycı bakar ve Benim aşkım senin kadar basit Şirin hayat güzel olmalı Ferhat Ey uykuda dahi bu kadar Dalgın olmayan insan Uyan gayrı düşün bir an Senin vücudun bu dağın Küçük bir parçasıdır Sen neye aldandın Ferhat ne bir ses duyar artık Nede bir inilti dağdan Onun için dağın sonunda şirin İşi olmaz dağın bu yanında Ferhat Dağın bağrında bir acı ses Gece gündüz orda alınır bir nefes Aşkla yıkar duvarları ve Ferhat der şirin de bu ses MEHMET SAİT KAYA |