Öksüz Giz
Gidiyorsun ardında sürükleyerek güneşi.
Bir karanlık bırakıyorsun penceremin kenarına, Bir de unutulmuş çiçekleri. Gidiyorsun ve mülteci oluyorum toprağıma. İlk defa görüyorum bu kenti. Tanıdığım bu yüzleri, ilk defa. Her gidişinde bir bulut çöküyor gökyüzüne, Damlalarla resmediyor gidişindeki sessizliği. Sen gidiyorsun ve ağrılı bir acı kalıyor ellerimde. Neye dokunsam acıyla yoğruluyor, Nereye gitsem bir ah kalıyor geriye. Ve şimdi dönme, alıştım yıllların sessiz geçmesine. Alıştım kurumasına çiçeklerin, Tatsızlığına meyvelerin. Bu toprağa, bu yüzlere, seni geri getirmeyecek yolları izlemeye. Alıştım güneşsiz mevsimlerin sensiz geçmesine. Biliyorum, Sağır bir dünyada çığlık atıyorum. Ama anla beni. Huzursuz bir gökyüzüyüm. Göğüm bulanık, bulutlarım siyah. İçimde fırtınalı bir sağanakla, Yüzümde, bıraktığın o gizle yaşıyorum. İçimde bir yerlerde çocuklar ağlıyor, susturamıyorum. Kimisi öksüz, kimisi sevgisiz, kimisi terk edilmiş. Kucaklıyorum hepsini bir bir. Daha da büyüyorum, daha da karanlık oluyorum. Anla beni. Eski kafalıyım biliyorum. Pek anlamam böyle şeylerden. Ama sen anla n’olur. Yoksun. Ve yoksulum bu yüzden. Henüz adını koyamadım bu bekleyişin. Henüz inanamadım var olmadığına. |