Sustu
Kelimelerin duygularını ifade edemeyeceğini gayet iyi bildigi için
Sustu …... Anlamın muğlâklığı, Yorumun sınır tanımayışı Ve muhatabın yargıları, Konuşmanın safiyetini erittiği incittiği için Sustu … Halbuki konuşma, Kendini ele vermek demekti. Düşündüğünü dillendirmekti. Duygularına harf elbisesi giydirip harfleri, Dağarcıktaki kelimelerin emrine vererek cümleleri Aşikar eylemekti, İçini Aşikar eylemekti. Ve söz, güven demekti, “içten pazarlıklı değilim” demekti, “Söylediğim gibiyim” demekti. Yalan, söze karışmamalıydı zaten; Samimiyete kıyılmamalı, Öz hırpalanmamalıydı. Yalanı, oynamayı, gevelemeyi gönderince uzaklara, Sadece yüreğin yansıması kalmıştı sözcüklere. Ve konuşan ne derse, Muhatap dinler, Kulak verirdi. Gereğini gücü nispetinde yapardı. Çünkü güvenirdi. İnsanlar yüzlerine takındılar kendilerinin olmayan şeyleri. Örtmek için içlerini. Yutmak için sözlerini. Gizlemek için yüzlerini. Gözlere siyah gözlükler taktılar, Görünmemek için. Çünkü biliyorlardı gözün gücünü, Sözü söz yapanın göz olduğunu, ÖZÜN göze yansıdığını. Evet, insanı hırpaladılar Güvenin canına kıydılar, Güveni öldürünce çıktı maskeler Tozlu sandıklardan. Maskeler takındı saklanmak isteyenler. Ve öyle bir hal aldı ki her şey, Maskesizler dışlanır oldu. Kendini Aşikar eylemek, Kabalık diye adlandırıldı. Duygularını söylemek ötelendi. Samimiyet aldı başını gitti. Söz gidince ne yapsındı, Sustu. Onu susmak zorunda bıraktılar. Çünkü onun insanlara verecek bir tek yüzü vardı. İkincisini kimsenin görmediğine, Herkesi görene saklardı; Issız anlara saklardı, Gecelere saklardı, Decdelere saklardı. Evet, sustu. Çünkü söze önem verilmediğini düşündü. Sözü katledince, Elsiz-dilsiz kaldı, Ne yapacağını bilemedi. Uykusuz geceler geçirdi, Yapılacak en iyi şeyin, Susmak olduğuna kanaat getirdi. Ve sustu. Istiyordu ki, Kendi özüne dönsün Kendi olsun herkes. Maskelerini çöpe atsın, Bir de dünyaya kendi olarak baksın. Olmadı … Bu olmayışlar onu yıprattı, Koşmanın verdiği yorgunluğa Dostların çekimserliği de eklenince şaşırıp kaldı, böyle olmamalıydı ona göre. Yorulmaktan Şaşkın, Şaşkınlıktan yorgun idi. “Ne yapabilirim” Diye bir kez daha sordu kendisine. Yani kalan iki yarenine. Sus dediler. , Yine dinledi ve sustu Her zaman Onları dinlemişti. Çünkü susmak da bir tür konuşmaktı. Ama susmanın dilini sadece susanlar bilirdi. “Ah” etti onlara, kendi içleri gibi Kendi dışlarında olan her şeyi de kirlettikleri için. Biraz dinginleştiğinde duyguları, Sustu. Işte sessizliğe kanat çırpıyordu Bir kez daha. Dinlemenin erdem olduğunu kitaplardan okumuştu, Söylenen her bir şeye kulak vermenin Ve en iyiye tabi olmanın gerekliliğini. Ve sustu … Kelimelerini beline doladığı Kuşağın içerisine sıkıca yerleştirdi. Orucunu bozacağı zaman için onları gizledi. Ak akçelerin saklandığı Keçe keseye bir kez daha baktı. Susmanın kendisine sağladığı benliği kucakladı. Susmaktan sonra yapılacak en iyi şeyin Buralardan gitmek olduğunu gayet iyi biliyordu. Öyle yaptı. Yürüdü, gitti uzaklara … 15/11/2011 |