VURGUNÖnce gülüşün terketti, Kol kanat gerdiğimiz; Aşk bahçesini... Kapımdaki gölgenin soğuk yüzünü, Avutmak isterken, Sonbahar rüzgarlarıyla, Sonra gözlerin yakıp geçti, Hasret ektiğimiz geceleri... Vurgun gibiydi bu son gidişin, Vurgun yarasıydı son sözlerin, Böyle kolay mı gitmek ? Böyle kolaymış demek... Oysa bir tebessümüne, Gönlümün; Asi ırmaklarını dizginleyen, Zeytin karasına çalan gözlerine, Öylesine vurgundum ki ; Bir bilsen ! Şimdi sığıntı limanlar kadar Yalnızım, Ve bilmem ki niye, Ağlamakta halâ kararsızım, Biraz sonra kapıda belirdiğinde, Ben döndüm, Sana döndüm dediğinde, Öylece sarılırken boynuna sımsıkı, Önüme düşecek alınyazım... Yalanların kadar masum, Gözlerin kadar saf, Saçların kadar uzun olabilseydi aşkımız, Hani seviyorum dediğin, Karıncayı bile incitmeyen, Kahpeliğe dostlukla cevap veren, Yaratılanı yaratandan ötürü seven, Beni ; Hani yürek yareni, Bu adam gibi adamı, Böyle mi bırakırdın bir başına, Böyle mi yıkardın gülüşünle... Şimdi rüzgarlar küsecek gecelerime, Ayrılık tohumları düşecek hecelerime, Son kez dönüp bak bir geriye, Sen olmayınca gün vuruyor mu pencerelerime ? |