Adı Mahinûr ( 12 )Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Adı Mahinûr (11)
Kaza gününden sonra sanki zaman durmuştu Bahtım ta ciğerime paslı hançer vurmuştu Ne yapsam da nafile elden ne gelir kader O efsûni sevdadan kalanı sade keder Ne bir Mecnûn misâli ne Fuzuli eseri Öyle bir sevdaydı ki ölümden de ileri Şimdi bir yarım öksüz diğer yarım da yetim Korkuyorum kimsesiz bitecek nihayetim Adı Mahinûr idi zeytin gözlü ceylanın Cihânda eşi yoktu emsâlsiz mihribânın Ne yazacak bir mektup ne avdet ümidim var Belki de bir gün diyen rüyalarım târ-û mâr Sinemde alev alev gönül eyvahı vardı Gözlerimde hasretin yorgun günâhı vardı Her sokak Mahinûr’du her gölge Mahinûr’du Onun olmadığı yer kırık sırçadan surdu Her sabah ezanında seccadedeydi izim Saatlerce Mevla’ya ağlıyordum azizim Ve bir gün ahşap kapım inledi acı acı Açtığımda yüzüme gülüyordu postacı Mektubun var diyordu be hey yaralı aşık Belki de yasak artık sana bu yalnız eşik Sevdiğin o canândan haber geldi bu defa Sağlığına delildir hakkındır artık sefâ Evet mektup onundu ve onun yazısıydı Sineme veda eden ayrılık sızısıydı Titreyen ellerimle zor bela açtım zarfı Evet evet onundu her satırı her harfi Gözyaşından ıslanan yazı yer yer dağılmış Üstünde hasretinin hıçkırığı boğulmuş Yudum yudum okudum "evet benim" diyordu "Bilsen bu kara günler beni nasıl da yordu O kara gözlerinden kaldır kanlı yaşını Dimdik doğrul ve sevin artık eğme başını " Sadre şifâ gibiydi sinemden çıkan nefes Öyle mesrûr idim ki dar geliyordu kafes Mahinûr yaşıyordu artık ölüm bana ar Bu hâlimi görürse kahrolmaz mı o dil-dâr Bambaşka görüyordum âsûmânı ve yeri Meyus olma diyordum artık yeter Makberî Makberî "Ey dil-dârım diyordu yine kutlu ifâde Okudukça kayboldu izânım ve irâde Ninemle ikimizi deniz kurtarmış yine Sahilde bulmuş bizi bir dedeyle bir nine Dedenin ismi Behlül ninenin ismi Zeynep Arap asıllı bir çift merhametle lebâleb Tam dört ay yataklarda bakmış yoksul aile Onlarında başında varken bin bir gâile Ateşlerde yanmışız ha öldü ha ölecek Yaşlı çift başımızda semâha duran melek Bin bir türlü otları kaynatıp içirmişler Bizden ses çıkmadıkça ahla iç geçirmişler Ne kazayı duymuşlar ne bizi bilen vardı Hâl-i pür melâlimiz gâm ve kasvete sardı Öz evlatları gibi gösterdiler ihtimâm Böyle güzel insanlar hak etmez mi ihtirâm Kendimize gelince Türk’üz dedik Türk’üz biz Bizleri bilen var mı kaldı mı bizlerden iz Kaç aydır buradayız yorgun mahzun ve hasta Ne gidecek mecâl var ne gönderecek posta "Şükür ya Rabbi" diyen "ninem durdu namaza Yüzündeki o nûru başlamıştı vaaza Vecd içinde yalvarıp şükrediyordu hâli Duâsında ben vardım titrerken ağzı dili Biliyorum o hâlâ bana üzülüyordu Gözünden boncuk boncuk yaşlar süzülüyordu Bir haber verin dedik burdaki sefarete Bizleri vasıl eder vatandaki hasrete Behlül dede komşudan emanet katır aldı Zeynep nine oturdu kendisi yaya kaldı O yaşlı hâlleriyle revân olmuşlar yola Düşe kalka gitmişler asla vermeden mola Saatlerce yol gidip Kahire’ye varmışlar Sokak sokak gezerek sefirliği sormuşlar Yol başından görünmüş ay yıldızın cemâli Şükür demişler bitti emanetin vebâli Gittikleri sefaret paşa dedeme hadim Çok sevdiği biriymiş ismi üç tuğlu Nedim" Yaveri karşılamış bu iki ihtiyarı Adı mülazım Talip, paşanın iftihârı Meğer paşa dededen vakıfmış hadiseye Onları oturtarak hazırlanmış müjdeye İşte böyle Makberî ninemle benim hâlim İstanbul’a gelince son bulacak melâlim" _________________Makberî .......Devam edecek |