TAŞKALE GÖZELLEMESİ "KARAMAN"Şiirin hikayesini görmek için tıklayın TAŞKALE BİLGİLERİ "BİYOĞRAFİSİ"
Taşkale,Karaman ilinin, Merkez ilçesine bağlı bir köydür. İbrala deresinin geçtiği dar bir vadinin kenarında kurulan Taşkale’nin; batısında Yeşildere Köyü, güneyinde Mut ve Silifke ilçeleri (Mersin), doğusunda Büyükkoraş ve Pınarkaya (Ayrancı) ve Bolkar dağları yer alır. 1970 yılından sonraki düşüş, afet bölgesi olmasından dolayı, şehre yapılan hızlı göçlerden önemli bir azalma gerçekleşmiştir. Afet bölgesi sayılmasından sonra kasaba nüfusunun bir kısmı, önce Karaman merkezine 43 Evler, sonra 96 Evler adı altında göç etmişler; daha sonra da Kasabanın Karaman-Ayrancı yolu güzergâhında yeni yerleşim birimi olarak yapılan ve "Atatürk Mahallesi" adını alan bölgede yapılan afet evlerine yerleşmişlerdir. Son yıllarda kasabanın turizme açılma çabaları ile kasabaya nüfus dönüşü kısmen sağlanmış olmakla beraber yeterli değildir. * Tarihçe Taşkale, oldukça eski bir yerleşime sahip olup Hitit, Roma, Bizans izlerini taşımaktadır. Türk yerleşkesi Selçuklular ve Karamanoğulları ile başlamıştır. Nure Sofi 1228 yılında Ermenek’i aldıktan sonra Mut, Gülnar’ı almış ve buradan Mara Kalesini alarak Bulgar Dağlarını fethetmiştir. İşte buralara yerleşke de bu tarihte olmuştur. Gelen Karaman boyları bu alınan yerlere yerleşmişlerdir. Kızıllarağini bu köyden ayrılmadır. Ali Güler, araştırmalarında Kızıloğuzları verirken bu iki köyümüzü de verir. Karaman ve yöresine yerleşen boylar içerisinde Kızıl Oğuzlar veya Kocacık Yörükleri olarak anılan bu köy için dikkat çekmektedir. Yapılan araştırmalar ve tespitlere göre Taşkale tarihi M.S. 2-3. yüzyıllara kadar inmektedir. Yörede bulunan ve harabe halindeki Manazan, Zanzana ve Miske gibi yerleşim yerlerinde yapılan tespitler ve ortaya çıkan buluntular; Frigler, Geç Roma, Erken Hristiyanlık, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait izler taşımaktadır. Taşkale çevresinde en eski yerleşim yeri Manazan harabeleridir. Bir mağara yerleşmesi olan Manazan harabeleri içinde bulunan kalıntılar, çanak çömlek gibi unsurlar bu yerleşimin daha çok Roma ve Erken Hıristiyanlık döneminde kullanıldığını göstermektedir. Mağaranın doğu cephesinde yer alan bir nişte sıva içerisine yazılmış Bizans dönemini ifade eden bir kitabe mevcuttur. Hatta Manazan Mağarası’nın ölü meydanından çıkarılan genç bir kadın cesedi bozulmamış bir halde bulunmuştur. Bu ceset bugün Karaman Müzesi’nde muhafaza edilmektedir. Erken Hristiyanlık dönemi saklı kentlerinden olan Manazan harabeleri ilgili Eyice (1971) 1432 yılında Güney Anadolu’dan İstanbul’a kadar Anadolu’yu dolaşan Bertramdan’de La Brosie’re’den söz etmektedir. Brosie’re, at üstünde yanında bir Müslüman rehberi ile Karaman’a doğru giden Brosie’re, Ereğli (Aradie)’den Larende (Karaman)’ye doğru giderken yolu üzerinde kaya içerisine oyulmuş bir köyde gecelemiştir. Buradan daha sonra yola çıkarak Manazan mağarasına ulaşmış ve burada iki gece geçirmişler. Brosie’re bölge ile ilgili çeşitli tespitlerde bulunmuştur. Buna göre Broseire’re Taşkale’nin kayalara oyulmuş bir tarihi yerleşim yeri olduğunu ve Manazan mağarasında da yaşayanların varlığından bahsetmiştir (Eyice, 1971:117). Konyalı (1967) Manazan’ın Osmanlı devrinde de bir yerleşim yeri olduğunu belirten çeşitli Osmanlı kayıtlarından bahsetmektedir. Konyalı’ya göre Taşkale ile ilgili olarak Erken Hristiyanlık döneminde bir şapel olan Taş Camii dahil hiç bir eserde her hangi bir tarih ya da tarihlendirmeye yarayacak bir kalıntı yoktur. Kapadokya, Hatunsaray (Konya), Sille, Kilistra benzeri tarihi yerler, Anadolu’da Erken Hristiyanlık çağına tarihlendirilmiştir. Gizli tapınma, savunma ve saklanma gibi kaygılarla birlikte doğal etkilerden korunma ve doğayı kullanma özelliği olan bu tarihi yerleşim yerlerinin benzeri olan Taşkale ambarları da Anadolu Erken Hristiyanlık çağına tarihlendirilebilir (Konyalı, 1967: 660). * Çeşitli bilimsel çalışmalarda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu M. Kemal Atatürk’ün hem anne ve hem de baba tarafı soyunun Karamanlı (Taşkale) olduğu belirtilmektedir. Karaman’a yerleşen aşiret ve oymaklardan Kızıllar ve Sofular aşiretlerinin büyük bir kısmı Taşkale (Kızıllar) ve Yeşildere (İbrala) kasabalarında yaşamışlardır. Kaynakların verdiği bilgilere göre, Rumeli’ye gönderilen Kızıllar ve Sofular aşiretlerine ait Türk grupları üç önemli isim altında toplanmaktadır: Konyarlar, Yörükler ve Tatarlar. Osmanlı tahrir defterlerine göre Rumeli’ye iskân edilen Türkmen ve yörüklerin yerleştikleri yerlere de tarihi, kültürel ve coğrafi nedenlerle çeşitli aşiret isimleri verilmiştir. Rumeli’ye iskân edilen Türkmen ve Yörük grupları şunlardır: Kızıllar, Sofular, Konyalar, Naldöken Yörükleri, Tanrıdağı (Karagöz) Yörükleri, Selanik Yörükleri, Ofçabolu Yörükleri, Vize Yörükleri ve Kocacık Yörükleridir. Karaman’dan Rumeli’ye gönderilen Türkmen gruplarından olan Konyarlar (Konya ve Karaman’dan gelenlere verilen isim) Atatürk’ün anne tarafından soyu, Kocacık Yörükleri ise Atatürk’ün baba tarafından soyudur. Bu bilgilere göre Atatürk’ün hem anne ve hem de babasının soyunun Taşkale (Karaman) çevresinden Rumeli’ye gittiğini göstermektedir. 1844 Temettuat Defterinde “Kızıllar” olarak geçmekte; Ali Ağa Mescidi Mahallesi, Cami-i Şerif Mahallesi, Taş Mescid Mahallesi, Kasım Mescidi Mahallesi olmak üzere dört mahallede 110 hane kayıtlı bulunmaktadır. Kuşkusuz veriler bu kadar değildir. Vergi kaydı için yazıldığından bu verilerin çok üzerinde hayvan ve tarla varlığı olmalıdır. Taşkale ekonomisinde halıcılık başta olmak üzere tarım ve hayvancılık, bağcılık, arıcılık gibi ekonomik faaliyetler ön plandadır. Tarım ve hayvancılık sadece günlük ihtiyaçları karşılayacak şekilde yapılan bir faaliyet olduğu gibi üretilen ürünlerin bir kısmı da diğer yerlere pazarlanarak değerlendirilmektedir. Taşkale’de kuru tarım alanlarında tahıl tarımı ön plandadır. Bu tarım alanlarından buğday, arpa, çavdar, nohut ve mercimektir. İbrala deresi çevresinde ise bağ ve bahçe tarımı yaygındır. Bu bağ ve bahçe tarımında da meyvecilik ön plandadır. Kasabada bahçe tarımında genellikle ceviz, elma, kaysı üretilmektedir. Taşkale’de küçükbaş hayvancılık önemli bir ekonomik faaliyettir. Kasabada Karaman koyunu keçi büyük baş hayvan yetiştiriciliği yapılmaktadır. Daha çok yünü ve tulum peyniri için beslenen Karaman koyunu yünü köklü ve yaygın olan Kızıllar halısının dokunmasında da önemlidir. Süt ve süt ürünlerinden koyun yoğurdu ve tulum peyniri üretimi yaygındır. Özellikle depolamada kullanılan doğal mağaralar tulum peynirine özel bir lezzet kazandırmaktadır. Bu peynirler Konya ve Karaman başta olmak üzere ülkemizin değişik yerlerine gönderilmektedir. Taşkale (Kızıllar) geleneksel el sanatı olarak halıcılığın yaygın bir şekilde sürdüğü bir halıcılık merkezidir. Bilimsel kaynaklara Kızıllar Halısı olarak geçen kasabada 40’ın üzerinde geleneksel halı deseni yaşamaktadır. Halı dışında kilim, yastık, heybe, çanta, seccade gibi turistik amaçlı dokumalar yaygındır. Taşkale’deki halıcılık, çok eski dönemlere kadar gitse de en yaygın olduğu dönem Selçuklulardan sonraki dönemdir. Kızıllar halıları seyahatnamelerde ve Şeriyye sicillerinde de önemli ölçüde yer almıştır. Taşkale (Kızıllar halısı) halıcılığı o kadar ileri gitmiştir ki dokunan halılar, yabancı ülkelere ihraç edilmektedir. Bu halılarda Orta Asya’dan gelen 39 motif ve desen de hala kullanılmaktadır. Halk için başta gelen bir geçim kaynağı olan tezgâhlar son yıllarda eski önemini kaybetmiştir. Taşkale’de turizm açısından önemli bir değer de otantik yaşam tarzıdır. Gerek geleneksel kıyafetler, gerekse Taşkale’nin hemen girişinde yarısı kayalara oyulmuş diğer yarısı kerpiç evler, otantik yaşamın en önemli unsurlarıdır. Taşkale’de kadınlar son yıllara kadar fes takıyor, bellerine metrelerce uzunluğunda kuşaklar bağlıyor ve kırmızı ağırlıklı elbiseler giyiyordu. Günümüzde bu tarz giyinen kadın sayısı azalmıştır. 1914 yılı kayıtlarında Kızıllar adını taşıyan köy, bu adın komünizmi çağrıştırması gerekçesiyle 1952 yılında "Taşkale" adını aldı. Köyde, 28 Şubat 1967 tarihinde belediye teşkilatı kuruldu. Kasabanın belediye statüsü, nüfusunun 2000 kişinin altına düşmesi üzerine 2013 yılında sona erdi. Mustafa Kemal Atatürk’ün kökeninin bu kasabadan geldiği düşünülmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün baba soyu Karaman’dan göçerek Makedonya’ya gelmişlerdir. Manastır Vilayeti’nin Debre-i Bala sancağının Kocacık nahiyesine yerleşen aile takriben 1830’larda Selanik’e göçmüştür. * Coğrafya Köy, Karaman il merkezine 46 km uzaklıktadır.[9] Orman kadastrosu da 13 Haziran 1991 tarihinde ilân edilen köyün 4647,4 hektar orman varlığı bulunmaktadır * Kızıllar (Taşkale) Beldesi (KARAMAN VE YÖRESİNDE KIZIL OĞUZLAR) OLARAK BİLİNİR. Bugün Karaman’daki Kızıl Oğuz Yörüklerinin varlıklarını, hatıralarını, geleneksel kültürel özelliklerini bozulmadan yaşatarak devam ettiren en önemli yerleşim birimlerinden biri de eski adı "Kızıllar", bugünkü adı "Taşkale" olan beldedir. Kızıllar, Merkez İlçe’ye bağlı bir kasaba, beldedir. İl merkezine 46 kilometre uzaklıktadır. Ereğli devlet karayoluna uzaklığı ise 21 kilometredir. Yeşildere Suyu’nun geçtiği dar bir vadinin üzerinde kurulan Kızıllar-Taşkale Kasabası’nın, güney¬doğusunda Ereğli, Bolkar Dağları, batısında Karaman ve güneyinde de Toros Dağları yer alır. Yüzölçümü 450 kilometre karedir. Kasabanın tarihi M. S. 2-3 Yüzyıllara kadar gitmektedir. Yörede bulunan ve harabe halindeki "Manazan", "Zanzana" ve "Miske" gibi yerleşim yerlerinde yapılan tespitler ve ortaya çıkarılan buluntular Geç Roma, Erken Hıristiyanlık, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı döneminin izlerini taşır. Kasaba, 1530 tarihli tahrirde Larende (Karaman) Livasına bağlı "Kızıllar Yurdu" olarak sayıldığına göre buradaki Kızıl Oğuz, dolayısı ile Türk yerleşimi çok daha eski tarihlerde gerçekleşmiş olması gerekir. Muhtemelen, Malazgirt Zaferi’ni takip eden Türkleşme sırasında Kızıl Oğuz Yörükleri buraya yerleşerek adlarını vermiş olmalıdırlar. Kızıllar-Taşkale’nin Nüfusu, yukarıda tablolarda verdiğimiz rakamların dışında şu şekilde gerçekleşmiştir: 1894’te, 1051, 1904’te 1206, 1925’te 1123, 1950’de 1825, 1970’te 4714. Afet bölgesi olmasından dolayı, şehre yapılan hızlı göçlerden kasabanın nüfusunda, önemli bir azalma gerçekleşmiş, 1990 sayımından nüfus 2700’e düşmüştür. Afet bölgesi sayılmasından sonra kasaba nüfusunun bir kısmı, önce Karaman merkezine 43 Evler, sonra 96 Evler adı altında göç etmişler; daha sonra da Kasabanın Karaman-Ayrancı yolu güzergahında yeni yerleşim birimi olarak yapılan ve "Atatürk Mahallesi" adını alan bölgede yapılan afet evlerine yerleşmişlerdir. Son yıllarda kasabanın turizme açılma çabaları ile kasabaya nüfus dönüşü kısmen sağlanmış ve son yapılan sayımlarda nüfusun 1990 sayımına göre arttığı gözlenmiştir. Karaman’ın doğusunda yer alan köy, Kızıllarağını, Sudurağı, Yeşildere (İbrala), Güçler, Güldere (Gödet), Ayrancı; Pınarkaya (Divaz), Yarıkkuyu ve Dokuzyol (Orzala) köyleri ile komşudur. Güneydoğusunda Mersin iline sınırdır. Köy, tek girişli bir yola sahiptir. Bu yol Ayrancı devlet karayolunun 30. km’sinden Sudurağı yol ayrımı karşısından ayrılır. Yeşildere (İbrala) Köyü’nden sonra köye ulaşılmaktadır. Köye en yakın köy, Kızıllarağını’dır (1,82 km). Köyün yer aldığı Yeşildere Vadisi, Konya Koruma Bölge Kurulu’nun 27.01.1993 tarihli ve 1570 sayılı kararı ile II. Derece Tabiî Sit Alanı olarak tescil edilmiştir. Taşkale-Yeşildere yolu boyunca, İbrala Çayı’nın aktığı 27 km uzunluğunda “Taşkale Kanyonu” bulunmaktadır. Konya Koruma Bölge Kurulu’nun 31.07.2006 tarihli ve 1109 sayılı kararı ile vadide arıcılık yapılmasının; 15.05.2006 tarihli ve 924 sayılı karar ile de ağaçlandırmasının yapılmasının uygun olduğuna karar verilmiştir. Güneyde İbrala Deresi, kuzeyde kayalarla sınırlanan köy yerleşimi ihtiva ettiği sit potansiyeli açısından Konya Koruma Bölge Kurulu’nun 22.06.1992 tarihli ve 1360 sayılı kararı ile “Taşkale Kentsel Sit Alanı” olarak tescil edilerek, koruma altına alınmıştır. Bu alan içerisinde mevcut yapı dokusuna aykırı düşecek özellikte yapılaşma yapılamayacak ve yeni yapılaşmalarda ise var olan yapı malzemesi ve yapı karakteri kullanılacak ve çevresindeki sit alanlarıyla bütünleşecek bir plân oluşturulana kadar kurulun denetiminde olacaktır. * Kızıllar ve yöresinde karasal iklim özellikleri hakimdir. Yazları sıcak ve kurak, kışları sert ve soğuk geçer. Bitki örtüsü, İç Anadolu bozkır alanı içerisinde yer almasından dolayı step-bitkilerden oluşmaktadır. Kasaba çevresindeki düz alanlarda tarımsal üretim yapılmaktadır. Ekilebilir tarım arazilerinde buğday, arpa, yulaf, mısır yetiştirilmektedir. Tarla bitkileri kadar, bağ-bahçe tarımı da gelişmiştir. Ceviz üretiminin kasabada önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Mevcut meşe, ardıç ve korulukların dışında kavak yetiştiriciliği de önemlidir. Küllü, Harım, Karaciğer, Gürlük, Polatyeri, Çay, Kızılburun, Gedik, Danışman ve Gömüklü mevkilerinde elma, armut, kayısı, kiraz vb. yetiştirilmektedir. Yer yer bağcılık da yapılmaktadır. Kızıllar-Taşkale’de küçükbaş hayvan yetiştiriciliği de oldukça gelişmiştir. Kasabada, 20 bin Karaman Koyunu, 5 bin tiftik keçisi ve 500 baş da büyükbaş vardır. Daha çok yünü için beslenen Karaman Koyunundan elde edilen yün, kasabada köklü ve yaygın olan "Kızıllar Halısı"nın üretiminde hammade olarak değerlendirilmektedir. Süt ve süt ürünlerinden koyun yoğurdu ve tulum peyniri üretimi yaygındır. Özellikle depolamada beldede bol miktarda bulunan "doğal inler"in seçilmesi, tulum peynirine ayrı bir lezzet kazandırmaktadır. Beldenin kuzeyi dik bir kaya kütlesi ile çevrilidir. Geleneksel yerleşim tamamen güneye yöneliktir. Kızıllar-Taşkale’de okuma yazma oranı % 98’dir. 2 ilköğretim ve bir lise bulunmaktadır. Okullarda 20 öğretmen ve 250 öğrenci mevcuttur. Kasabada bir de kütüphane vardır. Kızıllar-Taşkale, Kızıl Oğuz Yörüklerinin geleneklerini halen yaşayan kültüründe canlı olarak saklayan, yarına taşıma gayretinde olan bir kasabadır. Özellikle düğünlerde ve özel günlerde seyirlik halk oyunları ve tiyatroları oynanmaktadır. Özgün bir halk tiyatrosu olan seyirlik "Düzmece Deve Oyunu" meşhurdur. Oyundaki kahramanlar şunlardır: "Kadı, Arap, Deve (üç adet insan tarafından meydana getirilir), Efe ve üçü kadın kılığında bulunan altı erkek. Kültürün yaşatılması ve yarınlara taşınması bakımından önemli bir unsur da "Kızıllar Halısı"dır. Kızıllarda bugün 200 dolayında halı tezgahı bulunmakta ve 40’ın üzerinde geleneksel Türk deseni halılara dokunmaktadır. Sarı ve kızıl renklerin hakim olduğu halıların boyası, "kök bayası" tabir edilen doğal boyalardır. "Kızıllar Ladiği, Embelli, Mihraplı, Kiliseli, Tepsi Göbekli, Post Motifli, Gölük Sulu, Tek Göbekli, At Göyneği, Kuşlu, Çöp Sulu, Dalak Göbekli, Mangal Göbekli" önemli halı tipleridir. Kızıllar Halılarında uygulanan geleneksel motiflerden bazıları şunlardır: "Bıçak ucu, embel (amber), akıtma, zavrak, ayna, lale, çevrim, tarak, Konya çeçeği, Rodos zambağı, böğrek, rozet, eli belinde, palmet, dalda bir, gül ayak, sekiz köşe (yıldız), çengel, ibrik, lamba, karanfil, haşhaş-nar, kulak su, buturak su, su yolu, kırpık su, üzüm su, Fatma Hanım suyu, çöp su, gül su, topal su (armut çiçeği), dal su, yanak su, at göyneği su, Ladik su, müdür suyu... " Kızıllar-Taşkale insanı için, halı dokumak gönlük hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Beldede var olan geleneklerin büyük çoğunluğu halı ile özleşmiştir. Anadolu’da "saya törenleri" olarak bilinen törenler burada "boya töreni" adıyla yapılmaktadır. Kızıllar-Taşkale Beldesi, aynı zamanda doğal ve tarihi güzellikleriyle bir turizm beldesidir. İncesu Mağaraları, Asarini Mağarası, Taş Ambarları (doğal Tahıl Ambarları), Manazan Mağaraları, Gürlük Pınar Taş Camii, Orta Camii, Orta Köprü, Tarihi Evler ve Tarihi Misafir Odaları, gerçekten görülmeye değer turizm unsurlarıdır. Burada üzerinde durmamız gereken bir önemli husus da Kızıllar-Taşkale Beldesi’nin (eski) Belediye Başkanı olan Sayın H. Hüseyin Yeşildal’ın Atatürk ile ilgili olarak yürüttüğü kapsamlı faaliyetlerdir. Sayın Yeşildal, birkaç seneden beri ciddi bir şekilde "Atatürk’ün Ata Yurdu Kızıllar-Taşkale’dir" sloganı ile hayli iddialı kampanyalar düzenlemektedir. Bu konudaki bilimsel çalışmalara katkı yapabilecek düzeyde üzerinde durulması gerekli bir tespit; Atatürk’e ait olan çiftliklerden birinin Kızıllar-Taşkale’ye 41 kilometre uzaklıkta bulunan "Sarıtay Çiftliği" olmasıdır. Adıgeçen çiftlik, 1936 yılında düzenlenen Tapu Defterinde 1017 sıra numarası ile "Reis-i Cumhur Kemal Atatürk Hazretlerine" şeklinde kayıtlanmıştır. Bugün idari bakımdan Küçük Koraş’ın sınırlarında bulunan ve anayola 5100 metre uzaklıkta bulunan 100 hektarlık bu Sarıtay Çiftliği’ne bir yol açılması için Sayın Yeşildal’ın yoğun çalışmaları olmuştur. * GENEL BİYOĞRAFİ Köy, 20 Mart 1967 tarihli ve 12556 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan kararla belediyelik olmuştur (Konya İli’nin Karaman İlçesi’ne bağlı Taşkale Köyü’nde belediye kurulması, Danıştay Genel Kurulu’nun 16/2/1967 gün ve 1967/64-63 sayılı kararı üzerine, 1580 sayılı Kanunun 7469 sayılı Kanunla değişik 7’nci maddesine göre uygun görülmüştür. 28/02/1967). Eski belediye başkanları; Muhittin SUNAOĞLU (2009-2014), Hayrettin Ömer GÜNEŞ (2004-2009), Hasan Hüseyin YEŞİLDAL (1999-2004), Hayrettin Ömer GÜNEŞ (1994-1999), Hasan Hüseyin YEŞİLDAL (1982-1994), Kadir GÜLCAN (1980-1982), Naci DURAN (1977-1980), A. İzzet YAVUZYİĞİT (1973-1977), Naci DURAN (1968-1973) ve Osman YILMAZ’dır (1967-1968). 2007 yılı içerisinde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) adrese dayalı yapmış olduğu nüfus sayım sonuçlarını açıklamış, 22.03.2008 tarihli ve 26824 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “5747 sayılı Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun”un Geçici 1’nci maddesinde TÜİK verilerinde nüfusu 2.000’in altında kalan ve 4 nolu cetvelde yazılı belediyelerin tüzel kişilikleri kaldırılarak, köye dönüştürülmüştür. Danıştay 8’inci Daire Başkanlığı’nın almış olduğu 19.12.2008 gün ve E: 2008/4826, K: 2008/8384 sayılı kararı gereğince belediye başkanlığı tarafından TÜİK tarafından yapılan nüfus sayımına itiraz ve Konya İdari Mahkemesi’ne açılan dava ile bir kez daha belediyelerin tüzel kişiliğinin devam etmesinden dolayı Taşkale’de 28 Mart 2009 tarihinde belediye seçimleri son kez yapılmıştır. Taşkale Belediyesi, 06/12/2012 tarihli ve 28489 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”la nüfusu 2.000’in altında kaldığından kapatılmıştır. H. 1246/ M. 1831 tarihli Lârende Nüfus Defteri’nde (COA, Nfs. d 3451); Kızıllar Köyü, 90 hanede 62 kişi olarak kayıtlıdır. H. 1256/ M. 1840 yılı temettü’ât defterinde Kızıllar Köyü, 110 hânede 252 erkek olarak kayıtlıdır. Buna göre nüfusunun 504-660 olduğu tahmin edilmektedir. Köy H. 1311/ M. 1893’de Konya Vilâyeti Salnâmesi’nde (il yıllığı) 1.051 kişi olarak kayıtlıdır. H. 1320/M. 1902 yılı Konya Vilâyeti Salnâmesi’nde nüfusu 1.206 kişi olarak tespit edilmiştir. SAPANCALI, R. 1338/ M. 1922 yılında kaleme aldığı “Karaman Ahval-i İçtimâiyye Coğrafiyye ve Tarihiyyesi” isimli kitabında, Kızıllar’ın nüfusunu 170 hâne ve 1.051 kişi olarak kaydetmiştir. R. 1341/ M. 1925 yılında yapılacak olan mebus (milletvekili) seçimi için hazırlanan genel nüfus defterine göre 1.123 kişdir. Köy; 1935’de 1.527, 1940’da 1.636, 1945’de 1.656, 1950’de 1.834, 1955’de 2.043, 1965’de 2.442, 1970’de 3,002, 1975’de 2.429, 1980’de 2.525, 1985’de 4.097, 1990’da 2.690 ve 2000’de ise 2.224 kişi olarak sayılmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 2007 yılında geçilen Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne (ADNKS) göre köyün nüfusu 952 kişidir. 2008’de 856, 2009’da 851, 2010’da 800, 2011’de 763, 2012’de 707, 2013’de 673, 2014’de 643, 2015’de 605, 2016’da 582, 2017’de 550, 2018’de 584 ve 2019’da 531 kişi olarak tespit edilmiştir. Köyün sülâleleri ve aldıkları soyadları; Abdülkadirgiller (Elyiğit), Adıgüzelgiller (Çeliktaş), Akhaliller (Binbaşıkocagiller de denilmektedir, Canmaya), Akışlılar (Keçeci-Civcikli de denilmektedir, Akkuş), Akkaralar (Mercanlılar da denilmektedir, Ünlütük), Alimehasangiller (Bayraktaroğlu), Altıparmaklar (Şanlıtürk), Araphasanlar (Galipgiller de denilmektedir, Küçüksümbül), Arifliler (Çetin), Avanlılar (Erdoğan, Tekin), Avcılılar (Hafızlılar da denilmektedir, Güntürk), Aynalıgiller (Aksoy), Bağşılılar (Gürültülüler de denilmektedir, Altunalan, Gülten), Balıkesirliler (Uğuzdoğan), Barnakcaklılar (Kelçobangiller de denilmektedir, Dalbay), Berberliler (Aydemir), Bıyıklılar (Ergün, Türkoğlu, Yalçınyiğit), Daşbaşlar (Daşbaşlar da denilmektedir, Çetinkol), Borzanlılar (Sunaoğlu), Cabbarlar (Özer, Özyer), Cavuklular (Abbanlılar da denilmektedir, Yaşar), Ceranlar (Göktaş), Congullular (Yavuzaslanoğlu), Coruklular (Eroğlu), Cökeler (Fakıkızahmatlar da denilmektedir, Gökyer), Cücüklüler (Aslandağ), Çanaklar (Çanakçı), Çandırlılar (Aysanlı, Demircan, Yiğitoğlu), Çavuşlular (Deliveligiller de denilmektedir, Uysal), Çekçeliler (Çekçeoğlu), Çenetliler (Karagöz), Çiniyusufgiller (Çetinkaya), Çivililer (Ümmetliler de denilmektedir, Erbay), Çömelekliler (Yavuzcan), Çörüklüler (Büyükuğurlu, Keşler; Ortauğurlu, Kistanlar; Küçükuğurlu), Dalkıranlar (Hasanefendililer de denilmektedir, Er), Dartanlılar (Özcan), Datlılar (Görgün), Davulcugiller (Demirkart), Dedeler (Yiğitaligiller de denilmektedir, Yavuzaslan), Demirciler (Uğuzay), Dertliler (Şentürkoğlu), Dılgırlılar (Akkol), Dıngıtlılar (Soyyiğitoğlu), Dombalaligil (Tuna), Dösdösler (Erdinç), Dubaracılar (Böcülüler de denilmektedir, Soyalan), Duranlılar (Ceranoğlu), Eceller (Kirligiller de denilmektedir, Şahintürk), Ekerhalilgilller (Yıldızdal), Elifliler (Akdemir), Eşeligiller (Gültekin, Kızıltaş), Eşginliler (Kitapalan), Fadimeliler (Bilekyiğit), Fakılılar (Feritler de denilmektedir, Yalçın), Foslaklar (Karaca), Kadirmusagiller (Soytürk ), Gafarlılar (Aydın), Gambırlılar (Günçiçek), Garagödeliler (Tekinyer), Gaytezliler (Çerkezliler de denilmektedir, Özcanoğlu), Gazeller (Bayazıt), Gazlılar (Gökaltun), Gedikçavuşlular (Hacıramazanlılar da denilmektedir, Özütemiz), Gırlılar, (Cicililer de denilmektedir, Baycan), Göbütlüler (Dikengözler de denilmektedir, Güncan, Gürkan), Gökgözgiller (Yavuz), Gurular (Kördurmuşgiller ve Tostanlılar da denilmektedir, Gökdemir), Gübüdüklüler (Gülçiçek), Hacıkörlüler (Altunbaş), Hacılatifgiller (Öztüren), Hacılılar (Uğurlu), Hacıömerler (Aytuğ), Hacısıkılar (Şık), Halılılar (Tilkihalilgiller de denilmektedir, Gençer), Hamideliler (Sofulular da denilmektedir, Aslantürk), Hatıplılar (Uğuz), Hekimliler (Hekimoğlu), Hıracalılar (Uğurkoçyiğit), Hıroğlanlar (Yalçınyiğit), Hodullular (Ferekgiller de denilmektedir, Gürel), Icıkaralar (Karabaş), Icılılar (Güneş), Imışlılar (Günay), Işıllılar (Ayyayla), İbicenliler (Kayatürk), İbililer (Bozkurt), İbişismilgiller (Soyfidan), İbişliler (Dikmen), İncililer (Safagil ve Gıytanlılar da denilmektedir, Atalay, Günarslan), İsmetçavuşgiller (Kelhasangiller de denilmektedir, Gökçınar), Kadıoğlanlar (Günel), Kalaycılar (Demirbilek), Karabıyıklılar (Berberoğlu), Karaböcülüler (Kaymakçıoğlu), Karahasanlar (Günbilek), Kelsüllüler (Hacımahmudgiller de denilmektedir, Sarıkaya), Kemiomarlılar (Şimşekoğlu), Kepekçiler (Hasanemmialiler de denilmektedir, Yıldırım), Kestililer (Aygünoğlu), Kilekileler (Gildanlar da denilmektedir, Mutlu), Kirtişliler (Aycan), Kocaahmatgiller (Güney), Kolsuzgiller (Şahin), Körahmetler (Gökkuş), Kuşlar (Gökbudak), Laslasgiller (Körlümustafagiller de denilmektedir, Ertürk), Latifler (Sakarlar ve Fadimeliler de denilmektedir, Yıldızbaş), Makbullular (Fidanoğlu), Makbulmemedçavuşgiller (Gülel), Membililer (Doğan), Mettirliler (Eryiğit), Mızıkhasangiller (Dağkuş), Muksingiller (Deligelepliler de denilmektedir, Yertürk), Mullalılar (Kertoğlangil ve Çobanlılar da denilmektedir, Çetinbaş, Yeşildal), Mustalliler (Bozdağ), Omarlılar (Yazçiçek ), Pancarlılar (Pancaroğlu), Patronahmatgiller (Fidanboy), Polatlılar (Aydal), Polatlılar (Uğurarslan), Safiyamemetgiller (Sarpdağ), Sefergiller (Gülhuy), Süllüler (Dalgalılar de denilmektedir, Yücedağ), Sümbüllüler (Sümbül, Sümbüloğlu), Süslüler (Hıracalılar da denilmektedir, Koçyiğit), Süvariler (Açıkel), Şavkılılar (Tayyar), Şerifhocalar (Marulalıoğlu, Taşkale), Şiller (Fattikhasangiller de denilmektedir, Öztürk), Terzigiller (Özdemir), Topalhocalar (Hocazadeler de denilmektedir, Yılmaz), Topallar (Şentürk), Tozkaldıranlar (Aysan), Tozlar (Ayçiçek), Üğüllüler (Akgül), Ümmetliler (Akkaya), Veyseller (Hacımustafalılarda denilmektedir, Duran), Yaycılılar (Yazıcı), Yelliler (Halilibrahımlılar da denilmektedir, Aytürk), Yusuflular (Eryiğitoğlu, Yavuzyiğit), Zabitgiller (Algül), Zeybekliler (İzzetliler de denilmektedir, Soyyiğit) ve Zoytarlılar’dır (Murtazlı da denilmektedir, Güldal, Koçgürbüz). Köydeki lakaplar; Acöldük, Adanalı, Almanyalı, Andıkdiş, Ankaralı, Atıcı, Atmaca, Ayak, Ayıcı, Aynalı, Avcı, Bağşı, Bohrucu, Balcı, Bekçi Macar, Berber sarı, Besmele, Billalı, Borzan, Bostani, Budala, Barnakçak, Cellat, Cici, Cicigızı, Cort, Cüllüoğlan, Cız, Çakır, Çolak, Çekçe, Çenet, Çullu, Çumralı, Dartan, Datlı, Değirmenci, Deli, Dertli, Dımılı, Dıngıt, Dingil, Ecel, Eker, Ekiz, Elliiki, Etçi, Fedayi, Forslu, Foslak, Galaycı, Gambır, Gara, Gazel, Gazi, Gır, Gıracı, Goca, Goca kafa, Golsuz, Göbüt, Güççük, Güççükgız, Gürültülü, Hademe, Hancı, Hapili, Hatip, Icık, Icılı, Işıl, İbiş, İcigara, İncili, İnneci, Kaçakçı, Kolçak, Karaböcü, Keçeci, Kel, Kel çoban, Kelikçi, Kem, Keş, Kistan, Kıroğlan, Konya hırsızı, Kör, Körçolak, Kördeli, Köse, Kuş, Lop, Latif, Marangoz, Maytap, Mercan, Metel, Mustalli, Onbaşı, Ovalı, Öküzcü, Naylon, Pala, Pancar, Pilot, Rafan, Sakallı, Sarıkafa, Sarıoğlan, Soytar, Seslenmez, Suvacı, Süllü, Süslü, Şahbaz, Şimbal, Tat, Tatoğlan, Tasfes, Tebelleş, Terzi, Teyek, Tıpır, Tombul, Topal, Topuz, Ufak, Ümük, Üşümez, Yan, Yarıkkafa, Yelli, Yiğit ve Zopalı’dır. * Taşkale Köyün mevkiileri; Ağnakyurt, Ağılcık, Ağininyurdu, Ağzen, Akçamaşat, Akçaöz, Akdöziçi, Akçagöçük, Akkaya, Akpınar, Aksuvat, Aktopraklık, Alicağcı, Alpınınkuyusu, Alpınınören, Arakoyak, Arapyeri, Arayurt, Arıktepesi, Asarini, Aslangeçidi, Aşırova, Avdan, Avratlarkolu, Ayakbunar, Aydoğmuş, Aynoğlumezarlığı, Ballıkaya, Bayamlıburun, Bayramoğludamı, Belediye civarı, Belce, Bellekli, Bentiçi, Beşardıç, Beşşikkaya, Birkapılıkoyak, Boğazkuyu, Bozarmutlukoyak, Bozkuzuluk, Boztepe, Bulak, Burunönü, Büngüldüyük, Büyükyer, Cızdar, Çakmak, Çalıiçi, Çalıbunar, Çamurluk, Çardakderesi, Çat, Çatalak, Çataldaş, Çay, Çelebiyeri, Çıbukluin, Çıtlık, Çildirimbungarı, Çileliağıl, Çirişini, Çomaklı, Çomaklının Çeşmesi, Çömçebunarı, Dağdibi, Daşcıbağı, Dayıssıçukurur, Değirmentaşı, Deliüsünmezarı, Deliktaş, Devekaşanı, Devegölü, Devezindanı, Dumağıdeliği, Eğrialıçbelengi, Eğriceöz, Eğşiyer, Ekiçce, Ekingölü, Erikli, Eriklieser, Ezelmelikkoyağı, Fatıllıca, Felkininkoyakları, Fürükızları, Gedik, Gelebili, Gıcagediği, Göcer, Göcük, Gökcepınar, Gölcebunar, Gölkoyağı, Gölyeri, Gömüklük, Gözzek, Gücük, Gümüşçakı, Gümüşlü, Gürlük, Haftaönü, Halepli, Halınınmezarı, Hamurkesen, Hanoğlusekisi, Havutönü, Hebiller, Hoyukluağıl, Isıcakardıçboğazı, Işıklar, İlankuyu, İlanlı, İnceyer, İnnicekoyak, Kağnısırtı, Kalebaşı, Kalemçeözü, Kanal, Karaardıç, Karabent, Karaciğer, Karakaya, Karakucak, Karacakuz, Karacayer, Karagöz, Karahasanboğazı, Karakaya Deresi, Karakuz, Karamankoyağı, Karamukbunar, Karanıca, Karlıbucak, Karlık, Katiçininkoyakları, Kaş, Kayabaşı, Kayadibi, Kayalıağıl, Kayalıbunar, Kazancı, Kazankaya, Keben, Kebenbaşı, Keçiçıldırı, Keklikbungarı, Kelerlik, Kelten, Kemiklikoyak, Keşirlik, Kılıçtaş, Kınıkını, Kısık, Kızıl, Kızılburun, Kızılcakoyak, Kızılcaovacık, Kızılyar, Kilikbeleni, Kisecik, Kitabalandağı, Kocabelen, Kocadölek, Kocakuz, Kolonkaya, Kocayer, Kovalı, Koyak, Koyiçi, Körçeşme, Körkuyu, Körlününkoyakları, Köşşekkıran, Köycivarı, Köyiçi, Kumbucağı, Kuşca, Kumbucağı, Kurtkoyağı, Kurucuoluk, Kuyucak, Kuyulukoyak, Kuzini, Kuzkaya, Küllü, Küllükbeleni, Lüğlükdağı, Mahmutkayası, Malkoyağı, Manazan, Maşatardı, Maşatarkası, Maşatiçi, Miske, Musakuyusu, Orhankoyağı, Ortamahalle, Öğütcük, Öküzarası, Öküzini, Örcülününhatları, Öztepeler, Polatyeri, Purçu, Sapcadere, Sarıçalı, Sarıkaya, Sarıkak, Sayharman, Sazak, Sekemek, Sınırla, Sınıryeri, Sırım, Sinat, Söğütcük, Söğütlüyer, Süle, Sürtmece, Tanışman, Taşkale, Taşkaynadan, Taşlık, Tepecik, Ulukavak, Urumova, Uyuzbungar, Üçardıç, Üçtepeler, Yanıksay, Yarmasar, Yatsıçayır, Yatsıpara, Yazırovası, Yolengikoyak, Yörükkoyağı, Yukarıgürlük, Yukarıkarşı, Zanzana ve Ziyaretdağı’dır. *Taşkale Köyün geleneksel mimarî özelliği taşıyan evlerinde; toprakla birlikte taş ve ahşap malzeme bol miktarda ve birlikte kullanılmıştır. Bu malzemeler taşıyıcı, bağlayıcı ve süsleyici unsur olarak gerektiği yerde dengeli bir şekilde görülmektedir. Cephe güneye yöneliktir. Bütün giriş, çıkış ve ışıklık gibi birimleri ön cephede toplanmıştır. Yapı, toprak dam örtülüdür. Bazen sokaklardan evlerin damına geçilmektedir. Taş Câmii; Taşmescit, Mağara Mescid adlarıyla da anılmakta olup, doğal tahıl ambarlarındaki en dikkat çekici yapılardan biridir. Tamamen yekpare kaya oyma bir yapı olup, KONYALI, mabedin erken Hristiyanlık dönemi bir kiliseden ya da mezarlıktan bozma olduğu ileri sürmüştür. Yapılış tarihine ilişkin herhangi bir bilgi bulunmaya yapıya, sonradan ilave edilen demir parmaklıklı merdivenler ile çıkılmaktadır. Taşa oyulmuş bir mihrabı ve dışarıya bakan üç penceresi olan yapı, iki katlıdır ve içeriden merdivenlidir. Bu yapı, Taş Câmii ve âmii isimleriyle de anılmaktadır. Câmii 1955 ve 1987 yıllarında tamir ve tadilât geçirmiştir. Orta Câmii; köyün eski câmiilerinden olup, plân-şema olarak dikdörtgen enine (küfe tipi) sahınlı, kesme taştan, kırma çatı örtülü olup, üst örtüsü galvaniz kaplamadır. Kemerli kapısının bir doğuya biri batıya açılmaktadır. Mihrabı taştır. Mabed, KONYALI’nın tespitine göre Karamanoğulları devri eseridir. Kasım Mescidi; mabedin ilk adı Darendeli Mescidi’dir. XVIII. yüzyılda yaşadığı belirtilen Hoduloğlu’nun yaptırdığı tamirattan sonra Hoduloğlu Câmii olarak anılmaya başlamıştır. 1952 yılında tamir edilmiş olup, orijinal özelliğini tamamen kaybetmiştir. Aliağa Mescidi; merkezi plânlı, kırma çatı örtülü, özentisiz, basit ve sade cepheli bir câmidir. Yapı ve malzeme olarak yeni olup, harimdeki Raşid Usta’ya ait hat ve kalem işi süslemeleri zaviyesinden önem arz etmektedir. Köyün köprüleri; Akköprü, Kısıkköprü, Gedikköprü ve Ortaköprü’dür. Ortaköprü; 7 m yükseklikte, 25 m uzunluğunda ve 3,80 m genişliğinde yuvarlak tek kemer gözlü köprüdür. Kemer açıklığı 4.80 m’dir. Düzgün kesme taştan yapılmış, abidevî bir köprüdür. Gayrimüslim ustalarca inşasına başlandığı, İstiklâl Harbi nedeniyle yarım kalan köprünün Türk ustalar tarafından tamamlandığı belirtilmektedir. Köyün çeşmeleri; Kayadibi Çeşmesi, Orta Çeşme, Değirmen Çeşmesi ve Hoduloğlu Çeşmesi’dir. Köyün eski ve karşı yakada olmak üzere 2 adet mezarlığı bulunmaktadır. Köyde taş dikme geleneği çok eskilere inmemektedir. Köy çevresinde andezit, bazalt ve tüflerden meydana gelmiş volkanik formasyonlar yer almaktadır. Yeşildere ve Taşkale arasındaki volkanik formasyonlar kalın örtü tabakaları hâlinde yatay bir şekillenme göstermektedir. Bu tabakaların plato sahası üzerindeki aşınım sathını maskelemiş olması, buradaki volkanizmanın oldukça yeni olduğuna işaret etmektedir. İbrala Deresi; köyün doğusundaki Meyir Dağı’ndan kaynaklarını almaktadır. Köy çevresinde yer yer kanyon vadilerden geçerek Karaman Ovası’na ulaşmaktadır. ortalama debisi 826 lt/sn. civarındadır. Köyün jeolojik yapısı; denizel miyosen kireç taşlarından meydana gelmiş olup, dere yatağında ise kuvaterver alüvyon mevcuttur. Karslaşmaya uygun bu kireç taşlarının altında geçirimsiz marn ve killi kum taşları oluşmuştur. Köyde, MTA Enstitüsü Karaman İli Maden Haritası’na (2006) göre; Manganez ve mermer yatakları bulunmaktadır. Köyün Kumluk Dağı çevresinde demir madenine ait cüruflara rastlanmıştır (BAHAR 2008, s. 242). Köyde, ilkokul 1928, ortaokul 1972 ve lise 1983 yılında öğrenime açılmıştır. Eğitim ve öğretime ilgi oldukça fazladır. Bugün köyün çocukları Sudurağı Karamanbey İlkokulu ve Ortaokulu’na taşınmaktadır. Köyün unutulmayan simalarından birisi Kepekçi Ali’dir (YILDIRIM soyadını almıştır, R. 1308/ M. 1892-1983). 7 yıl askerlik yapmıştır. Çanakkale cephesinde Deli Halid Paşa’nın (UZEL) emrindeki mızraklı süvari birliğinde savaşmıştır. İngilizlerin top taarruzunda atını kaybetmiş, köyünden başka bir süvarinin (Fahri SÜMBÜLOĞLU) atının kuyruğuna tutunarak ölümden kurtulmuştur. İstiklâl harbinde Garp cephesinde ayağından ve el başparmağından yara almıştır. İstiklal Harbi madalyasına sahip olan ve gazilik maaşı bağlanan YILDIRIM, köyünde tarlalarıyla ve hayvancılıkla uğraşmış ve hayatı boyunca çalışarak yaşamıştır. Köy nüfusuna kayıtlı Piyade Çavuş Umut ÜNLÜTÜRK (20 Ağustos 1974-21 Haziran 1995), Hakkari-Çukurca-Pirinçeken mevkiinde bölücü hainlerle girilen çatışmada şehit olmuştur. Köyün en önemli özelliği gelenek ve göreneklerine bağlı olmasıdır. GÜLCAN, köyün kadınlarının geleneksel giyimini “kendi el tezgâhlarında dokudukları siyah renk yün kumaştan hazırlanma gayet geniş şalvar giyerler. Bu şalvarların paçaları büzgülüdür. Bellerine de yine kendi dokumaları kırmızı renk yün kuşak kuşanırlar. Bu kuşakları da enlice sararlar ve büyüktür. Başlarına da takke ve fesleri üzerine, kendi düzenlerinde oyalı yaşmak veya grep sararlar. Bu başlık da büyük bir hotoz oluşumundadır. Bu kalafatlı hotoz üzerinde de bellerine kadar inen, dörtgen ve yünden dokunma siyah poşu denilen örtü örterler. Bu giysileri senenin 12 ayında aynı düzende giyinirler. ” şeklinde tarif etmektedir. KONYALI, 8 Ağustos 1965 günü gölgede hararetin 35 dereceyi aştığı zaman köyden geçmiş, Kızıllarlı kadınların tarlada bu kıyafetlerle çalıştıklarını, bineklerine böyle bindiklerini, aynı kıyafetle çobanlık yaptıklarını ve sokaklarında böyle gezdiklerini kaydetmiştir. KONYALI, “Eşim Şefika KOYALI, ısrar etmiş, başlarını açtıramamış. Biz külâhımızı göstermeyiz! demişler.” demektedir. Karaman’ın yakın tarihteki kültürü ve geleneklerini araştıran ve bunu kitabında yayınlayan Ahmet Talat DURU ise, Kızıllar, Kızıllarağini ve Koraş köylerinin giyiminin Karaman civarında olmadığını gibi Türkiye’nin hiç bir yerinde de örneğinin görülmediğini kaydetmektedir. Peynir imâlatı için bir müddet köyde kalan DURU, “Bu giyimlerini çok severdim. Gelen köylülere kadınların hâlâ galak giyip, giymediklerini sorduğumda kıyafetlerini tamamen değiştirdiklerini öğrenince çok üzüldüm. Yazık çok yazık, Türk kültürünü devam ettirmeye ayıp ve sakıncalı gözle baktığımızda bu değerin yaşamasına imkân yok.” şeklinde üzüntüsünü ifade etmiştir. Kızıllar halısı; kendine özgü, geleneksel motifleriyle dikkati çekmektedir. Halılarda kullanılan geleneksel motiflerden bazıları; bıçak ucu, embel (amber), akıtma, zavrak, ayna lale, çevrim, tarak, Konya çiçeği, Rodos zambağı, böğrek, rozet, eli belinde, palmet, dalda bir, gül ayak, sekiz köşe yıldız, çengel, ibrik, lamba, karanfil, haşhaş-nar, kulak su, buturak su, su yolu, kırpık su, üzüm su, Fatma Hanım suyu, çöp su, gül su, topal su (armut çiçeği), dal su, yanak su, at göyneği su, Ladik su ve müdür suyu’dur. Köyde Saya, Saya Gezme, Saya Gezmesi, Sayıl, Saya Kutluğu gibi isimler verilen oyunlar, yeni yılın karşılanması ve bereketli olması amacıyla Ocak-Şubat ayları içinde yapılır. Köyde sayaya “Maya” denilmektedir. Köyde oynanan “Yemeğe Dâvet” oyunu; önceden seçilen oyuncunun bir sepetin içine doldurduğu tezeklerle odaya girmesiyle başlamaktadır (Kaynak Kişi: Ali Rıza YİĞİT). Oyuncu — Selâmünaleyküm ağalar. Misafirler — Aleykümselâm. Oyuncu — Bugün hayırlı bir işimiz var. Hele karınlarımızı bir doyuralım. Mis gibi bunlar, isteyen var mı? Sepetin içindeki tezekleri göstererek misafirlerin önünde gezer, acemi oyuncuların önünde durarak yemelerini ısrar eder. Misafir — Emmi benim karnım tok, benim yerime sen yiyiver. Oyuncu — Yiyin, yiyin hadi bakayım bu kadar yiyeceği köpeğe mi dökeceğiz? Misafir — Emmi benimde karnım tok, benim yerime sen ye. Oyuncu — Demek bedavadan yemek buldunuz bir de yemezsiniz ha! Bunun üzerine acemi oyuncuları turayla döver. Köyde kış günleri “Yağcı” oyunu oynanmaktadır (Kaynak: Kâmil YAŞAR). Yetenekli bir kişi yağcı, oyunu bilmeyen bir kişi yağ tuluğu seçilir. Yağcı elinde bastonu beli bükük olarak odaya girer. Yağcı — Selâmünaleyküm. Köylüler — Aleykümselâm. Yağcı — Ben çok güzel yağ satarım. Yağ satmak için mıhtardan izin isteyom. Muhtar — Mademkine yağın gözelmiş, getir de sat bakalık. Satıcı yağını getirmek üzere odadan ayrılır. Bir müddet sonra sırtında, dışarıda diğer köylüler tarafından ayakları, kolları sıkıca bağlanmış ve ağzında patates tıkılı yağ tuluğu ile içeri girer. Muhtar — Önce yağını bir kontrol edelim bakalık. Eyi mi, yoğusam kötü mü? Yağcı — Eyidir, eyidir hele bir dat bakalık. Muhtar — (Elindeki iğneyi tuluğa batırır.) Çok gözel yağımış. Bana iki kile dartıver. Başka dadına bakmak isteyen varsa beri gelsin. Diğer oyuncularda tadına bakmak bahanesi ile tuluğa iğneyi batırırlar. Yağcı — Herkes dattı, benim malımda battı. Tuluğu sırtından indirerek çözer, acıdan kıvranan oyuncuyu kurtarır. Köyde oynanan “Hâkim” oyununda; oyunu yöneten kişi, odada bulunan konuklara birer “hoş geldiniz” turası vurur (Kaynak: İ. YAVUZASLAN). Bir kişi hâkim seçilir. Hâkim, oyuncuların yanlarına yaklaşıp kulaklarına birer isim fısıldar. Örneğin: Arı, arslan, iğne, ev, tiren, ağaç, serçe vb. Tüm oyuncular, oyun boyunca bu adlarla rollerini sürdürmek zorundadırlar. Oyunu yöneten kişi oyunculardan birini ortaya çıkartarak hâkimin önüne oturtur. Hâkim — Senin şikâyetin nedir, kimden davacısın, adın nedir? Davacı — (Odada oturandan birini göstererek) Adım Arslan. Ben bu adamdan şikâyetçiyim. Beni bir gün öldürmek, istedi. Hâkim — (Davalıya dönerek) Senin adın nedir? Davalı — Adım serçe. Bu adam bana iftira ediyor. Hâkim — (Kahkahayla gülerek) Serçe arslanı öldüremeyeceğinden, arslan iftirada bulunmuştur. Cezası kara kaplıya göre beş turadır. Bunun üzerine serçe, arslanı turayla döğer. Köyde düğünlerde oynanan “Ayı” oyununda; düğün sahibinin yakınlarından birisi ayı kılığına girer (Kaynak Kişi: Ali Rıza YİĞİT). Üzerine uzun tüylü koyun veya keçi derileri sarılır. Boynuna küçük çanlar ile yular takılır. Ayıyı oynatmak için bir oyuncu da ayıcı olur. Ayıcı, ayısının yularından çekerek ve tef çalarak düğün sahibinin önüne getirir. Ayı yerlere yatıp, kalkarak oyunlar sergiler. Ayı — (Düğün sahibine dönerek) Ben bu düğünün bir yakınıyım. Ağanın yedi karın ötesinde benim dedelerim bu evden bir kız almıştı. Ben de bu ailedenim. Bulduğu diğer konuşmalarla soyunun düğün sahibine dayandığını anlatır. Ayıcı — Ali Ağa al. Bu ayı senin akrabanmış. Sana getirelim, ne yaparsan yap. Yuları düğün sahibine uzatır. Bunun üzerine düğün sahibi durumu anlayarak ayı ve ayıcıya armağanlarını verir. Köyde oynanan oyunlardan birisi “Berber” oyunudur (Kaynak Kişi: Suat GÜLEL). Bir mesleğin abartılı hareketlerle taklit edildiği oyunda; mesleklerde kullanılan araç gereçlerin seçiminde de abartı ön planda tutulur. Berber oyununda; fırça yerine badana fırçası ve ustura yerine satır, sabun yerine kireç veya is, boya ve kolonya yerine kirli su kullanılmaktadır. Berber — Selâmünaleyküm. Seyirci — Aleykümselâm. Berber — Arkadaşlar ben berberim. Tıraş olunmak isteyenleri tıraş ederim. (Çantasını göstererek) Bu da levâzımatım. Seyirci — Bu köyün suvalı muhtardan sorulur. Ona söyle. Berber — Mıhtarı nerede bulurum. Seyirci — İştacık şu. Berber — Mıhtar Efendi, ben berberim. Tıraş olunmak isteyeni tıraş ederim. Muhtar — Eyi et bakalım. Berber — Emme masa düzmek için tahta lâzım bana. Muhtar — (Oyunu bilmeyen iki kişiyi göstererek) Tahta yok. Şu keresteler işini görürse al kullan. Berber — Sağ ol. Allah senden razı olsun. Muhtar — Sende berber. Berber — Aslanım şimdi sen şöyle gel, sen de şöyle. (Her ikisini de karşılıklı oturtur) Böylece durun. Heç gıpırdanayım neyim demeyin. Muhtar şimdi bana iki tane de çırak lâzım. Muhtar — Ali, Hasan! Hadi goçum, birez yardım edin sevaptır. Hasan — Olur. Haydi bakalım Ali. Ellerindeki kalın urganla, oturan iki kişiyi ellerinden ve ayaklarından sıkıca bağladıktan sonra ağızlarına patates tıkılır. Boş kalan kollar ve bacaklar arasına çeşitli eşyalar öyle sıkı doldurulur ki her iki kişide artık kıpırdayamaz olur. İstenilen masa meydana gelmiştir. Berber masanın üzerine ata biner gibi oturur. Beraberinde getirdiği çantanın içerisinden kömür tozu, sönmüş kireç, badana fırçası, satır ve bir şişe kirli su çıkarır. Berber — Mıhtar hangisini önce tıraşlayım. Muhtar — Sen münasip gördüğünden başla. Berber — Peki. Fırça ile birini kireçle beyaza, diğerini kömür tozuyla siyaha boyar. Sonra elindeki satırla temsili olarak her ikisini tıraş eder. Ayrıca şişedeki pis suyla saçlarını ovalar elleriyle şekillendirir. Oyun böylece sona erer. Köyde kış aylarında oynanan “Mermer Mekik” oyununda; oyuncular daire biçiminde ve birbirlerinin bacaklarını kucaklarına alarak otururlar (Kaynak Kişi: İsa OĞUZ). Baştaki oyuncu elindeki sopayla hafif bir şekilde kucağındaki oyuncunun bacağına “mermer mekik” diyerek üç kez vurur. Diğer oyuncular da bu hareketi tekrarlarlar. En sondaki oyuncu yanındaki acemi oyuncuya “Kapardına kapardına, tahta koydum, tahta koydum” diyerek çok kuvvetli üç kez vurur. Oyun baştan yinelenir. Kendisine sıra gelince “Kırk kaz kırk yumurta, al akçaya, gir bohçaya” diyerek dört kez; oyun yeniden kendine dönünce “Umurganın gollarını, zor zoruna, sok k…na” diyerek beş kez kuvvetli olarak vurur. Oyun acemi oyuncunun acıdan bağırmasına dek sürdürülür. Köyde kış aylarında “Ölü” oyunu oynanır (Kaynak: Hüseyin YEŞİLDAL). Yörük oyuncular oda içinde otururlar. Bir tanesinin cenazesi olduğu için odanın köşesinde oturmuş başı öne eğik ağlamaktadır. Seçilen acemi oyuncunun elleri- kolları urganlarla sıkı sıkıya bağlanır. Üzerine beyaz çarşaf örtülür. Yere yatırılır. Fakir oyuncu başında kavuk biçiminde sarılmış poşusuyla içeri girer. Fakir — Selâmünaleyküm ağalar. Yörükler — Aleykümselâm hocam. (Fakiri hoca zannederler) Hocam seni Allah gönderdi. Bir cenazemiz var. Yardımcı ol da şu mevtayı kaldırıverelim. Fakir — Ağalar ne diyorsunuz siz? Sandığınız gibi değil. Ben hoca filan değilim. Ölü kaldırmadan da hiç anlamam. Yörükler — Sen hocalığı kabul etmezsin ha! Hep birlikte ayağa kalkarak fakiri turayla döverler. Fakir — Peki, peki. Oldu, oldu. Şu mevtayı önce bir yıkayalım. Daha önceden hazırlanmış bir kova suyu, ölü rolü oynayan acemi oyuncunun üzerine döker.) şimdi de sıraya girin bakalım mevtanın namazını da kılıverelim. Ellerini kaldırarak) duaya başlar: “Kaldırın ölünüzü, Döğerim hepinizi. Bi hürmetül Fatiha.” Yörükler ölüyü bir masanın üzerine yerleştirerek odanın bir köşesine götürürler. Fakir yine ellerini kaldırarak duaya başlar: “Yaylaya çıktın yedin eriği, Sehile indin yedin koruğu, Sana ne oldu da öldün Allah’ın yörüğü.” Köyde oynanan “Deveci” oyununda; ölüp dirilme ve kız kaçırma motifi birlikte işlenmektedir. Bu oyunda; kızları elde etmek, kaçırmak için iki güç arasındaki çatışma sonunda birinden biri ölür veya bayılır, kızlar bulunup getirilince tekrar dirilir ya da ayılır. Efe; yönetici, Arap; Efenin yardımcısı ve asayiş sorumlusu durumundadır. Mahallî oyun havaları çalgıcılar tarafından çalınmaya başlayınca kızlar oynamaya başlar. Kadı iskemlede otururken seyirciler iskemlesini çekerek sık sık düşürürler. Kadı onları kovalarken Arap elindeki meşin palaska ile seyircilere vurur. Bazı seyirciler oyuncu kızları kaçırmaya çalışırken, Arap, onları da palaska ile döver. Oyun tekrarlanan hareketlerle sürerken deve, deveci tarafından gezdirilir. Deve bazı seyircilerin şapkalarını ağzına alır. Bazılarını ısırır ve gülünç hareketlerle seyircileri eğlendirir. Zaman biraz ilerleyince halktan para toplanır. Bu arada deveyi kızdırmak için seyirciler kol hareketleri yaparak “Hi to to to” sesleri çıkarırlar sinirlenen deve, seyircileri ve sahibini ısırır, tekme atar. Deveci devenin koynuna sopayla vurunca deve yere düşerek bayılır. Deveci devesini öldü sanarak ağlamaya başlar. “Devem öldü kesildi dizlerimin dermanı, Gayri neyle çekeceğim sap ile harmanı, Evde çocuklarımda vermez yorganı, Aman devem sana n’oldu? Derin dertle mi doldu? Böyle olacağım da koymamışım hesaba, Etini verelim bari üç beş kasaba, Devecinin adı (Habip), Derdine derman bulamadı tabip. Devem öldü de çağırırım, kulağı duymaz, Yularından tuttum da, tasıma (peşime) uymaz, Artık çocuklarım da beni, evime koymaz, Aman deve, deli deve, sensiz nasıl gedim? Köyümüzün önü dere ardı kaya, Sana n’oldu da öldün, sarı maya, Samanı dikeni yedi aylak aylak, Yaşını sorarsanız yüzon yaşında bir daylak.” Devecinin ağıtı biterken deve titrek hareketlerle doğrulur. Seyirciler alkışlar. Oyun devam eder. Bir başka kaynağa göre; deve müzik eşliğinde meydanı dönerek halkı eğlendirmeye çalışır, ağzını açarak seyircilerden para toplar, sahibini ısırır, kafa vurur, tekme atar. Bu arada deveci elindeki sopayla deveyi dövmeye başlar. “Kime karşı bu hareketin, İt oğlu it doğru ol bakayım.” Dayağı yiyen deve titreyerek yere çöker ve ölü numarası yapar. Deveci bu kez feryada başlar: “Gel oğlum gel, Üçe bir buçuk kilometre kaldı. Eyvah eyvâh, Ocağıma su döküldü, Daha evlenmedim. Daha ölmemiş bu deve, Ölmemiş ama gebermiş. Kublesi nere bunun? Ağzı bey kamış, Atsın atsın avlasın, Günü karşı mavlasın, Daha beterine uğrasın. Yatarak kalkarak, Bunun dini imanı mıtırak. Lillallahi fatiha” (Kaynak Kişi: Mehmet EROĞLU) Köyde kış günlerinde oynanan “Abdal” oyununda; oyuncuya fistan don giydirilir ve boynuna abdal olduğunu belirten bir ferman asılır (Kaynak Kişi: Osman Zeki YAŞAR). Abdal elinde değnek tutar. Omuzunda dağarcık asılıdır. Oyuncu köyde dolaşarak çeşitli oyunlar sergiler. Elindeki değnekle kapıları döver. Önüne gelen tavukları yakalayarak dağarcığına sokar. Köyde oynanan “Arap” oyunu inanç kaynaklı olup, eğlenmek amacıyla oynanmaktadır. Ateş her ne kadar eğlence veya çevreyi aydınlatmak için yakılsa da temelde inanç öğesi özelliği taşımaktadır. Köyde oynanan “Sığır Gütme” oyununda; çobanların hayatlarından bir bölümü veya çobanlarla ilgili konular eğlenmek amacıyla işlenmektedir. Ayrıca bu oyunda iğne batırılması gibi şakalarda yer almaktadır. Köyde “Kız İsteme” oyunu oynanmaktadır. Yapılan araştırmalarda Türkiye’nin pek çok bölgesinde aynı konunun (kız isteme), farklı şekillerde işlendiği görülmüştür. Köyde “Halı Dokuya Dokuya” isimli türkü söylenmektedir: “Orta Asya’dan çıktık yola, Halı dokuya dokuya. Ayrıldık on sekiz kola, Halı dokuya dokuya. Koyundan kırktık getirdik, Obada kirman eğirdik, Ot kökünden ip batırdık, Halı dokuya dokuya. Bacaya al bez asılır, Sındıyla duman kesilir, Bulgur şahını esilir, Halı dokuya dokuya. Şafak atar uyanırız, Al kuşağı dolanırız, Kara şalvar giyiniriz, Halı dokuya dokuya. Ocağımız tüter gider, Çehizimiz yeter gider, Ömrümüz de biter gider, Halı dokuya dokuya. Desenimiz özümüzdür, Nur akıtan gözümüzdür, Halıdaki izimizdir, Halı dokuya dokuya. Muradımızdır alımız, Kızıllar Köyü belimiz, Kirkit vuruyor elimiz, Halı dokuya dokuya.” Köyde söylenen “Deveciler” türküsü; Hüseynî makamında, 8’li hece vezninde dörtlükler hâlindedir (Kaynak Kişi: Havva ERYİĞİT). “Deveciler gatar gatar, Zincirleri suya batar, Yavaş gelin alıcılar Mezarlıkda anam duyar. Deve deveye dizildi Dizimin bağı çözüldü Aklım kesti verecekler Gözlerime gam süzüldü Babam da çifte gitti mi? Heybede ekmek bitti mi? Analık keyfin yetti mi? Vermeyin beni deveciye Ah mı derim vah mı derim? Dağlarda koyun güderim. Yakma elime kınayı Ben kınasız giderim. Keklik gelir seke seke, Ayağında gümüş küpe, Ben anamdan ayrılmazdım, Ayırdılar çeke çeke. Deve deveyi yider mi? Deve de sapa gider mi? Bin tasa bir borç öder mi? Vermeyin beni deveciye.” Köyde söylenen “Mehmet Oğlanı Bir Gayadan Attılar” türküsü; Çargâh makamında genellikle 11-12’li hece vezninde ve beyitler şeklindedir (Kaynak Kişi: Hacer Oğuz ŞAHİNTÜRK). “Mehmet oğlanı bir gayadan attılar Gır atını binbeşyüze sattılar Mehmed’im Mehmed’im de aslan Mehmed’im Tren de yollarına da yaslan Mehmed’im (Nakarat) Aşağıdan geliyor köyün sucusu, Ağlamış galmış da Dudu Bacısı -Nakarat- Aşağıdan geliyor bağışçının bohçası Kimlere galmış ağüzümlü bahçası -Nakarat- Gır atımda beş on gündür yemez oldu yemini, Acısından basdı da gırdı gemini -Nakarat- Çıktım baktım yayla yolu tozar mı? Gabirciler gabirinin gazar mı? Anan buban divan olmuş gezer mi? -Nakarat-” Köyde söylenen “İnce Çayır Biçilir mi?” türküsü; Hicâz makamında, 8’li ve 13’lü hece vezniyle ve dörtlükler şeklinde kaleme alınmıştır (Kaynak Kişi: Havva ERYİĞİT). “İnce çayır biçilir mi? Sular ayaz içilir mi? Bana yardan vazgeç derler, Yar datl’olur geçilir mi? Ah aman aman da ben dayanamam, Küçüccüksün nazlı yârim ben güvenemem, Alıverin tabancamı atacağım ben, Senin için mahpuslarda yatacağım ben (Nakarat) İnce çayır gelep gelep Yıkılaydın gahbe felek Yazı beninen geçirdin, Gışın ayırdın mı felek -Nakarat- Aziziye Aziziye, Günler doğmuş şu yazıya Canlarım da gurban olsun Peşindeki bir guzuya -Nakarat- Elinizden elinizden Gurtulaydım dilinizden, Yeşil başlı ördek olsam, Sular içmem gölünüzden. -Nakarat-” Köyde söylenen “Bizim Ayna Daş Ayna” türküsü; Uşşak makamında, 7-12’li hece vezninde ana sözler dörtlük ve nakarat beyit şeklindedir (Kaynak Kişi: Havva ERYİĞİT). “Bizim ayna daş ayna aman amman. Aman üstünde beş daş oyna. Haydi üstünde beş daş oyna. Bizim yoldan geçerken aman amman. Aman al odayı boş goyma, Haydi al odayı boş goyma Adalar adalar adalara gel, Adalar galabalık odalara gel. (Nakarat) İnce çayır üstüne aman amman Aman uyur uyanamazsın. Haydi uyur uyanamazsın. Verme beni ellere aman amman. Aman görür dayanamazsın. Haydi görür dayanamazsın. -Nakarat- İnce duvarın üstü aman amman. Aman mendilim suya düştü. Haydi o yârim bana küstü. İsterse küssün yârim aman amman. Aman dolanır akşam üstü. Haydi dolanır akşam üstü. -Nakarat-” Köyde söylenen “Doğm’evinin Şişeleri” türküsü; Uşşak makamında 11’li hece vezni ve beyit şeklindedir (Kaynak Kişi: Hacer Oğuz ŞAHİNTÜRK). “Doğm’evinin şişeleri parlıyor, Anam babam baş ucunda ağlıyor. Aman Allah al başımdan künyamı Genç yaşımda zindan ettin dünyamı. (Nakarat) Karyoladan sarktı siyah saçlarım Gelin anam döküldü mü dişlerim? -Nakarat- Doğm’evinin şişeleri boyalı Üçgün oldu ben dünyama doyalı -Nakarat- Aman Allah ben dünyama doymadım, Doya doya muradımı almadım. -Nakarat-” Köyde söylenen “Âlime” türküsü; Eviç makamında 11-8’li hece vezninde ana sözler beyit, nakarat dörtlük şeklindedir (Kaynak Kişi: Hacer OĞUZ ŞAHİNTÜRK). “Âlime’nin suda buldum izini, Edalım sürmelim izini. Galdırdım yaşmağı öptüm yüzünü. Ah aman amman Âlime, Bak şu da benim halime, Efelerin gelsin yanına, Vallaha gıyarım canına. (Nakarat) Yallah de de cavır dölü yallah de, Ölüyorum nazlı yarim Allah de Âlime’nin incecik ali var, Ah aman amman ali var, Şeker çalmış al yanağında bali var. -Nakarat- Yallah de de cavır dölü yallah de, Ölüyorum nazlı yarim Allah de Oduncular dağdan odun indirir, Edalım sürmelim indirir, Gözüm yaşı değirmeni döndürür. -Nakarat- Heleli de cavır dölü heleli, Oğlan çezsin gız bağlasın yaremi.” Gürlük (Gürlevik) Pınarı; köyün güneybatısında tabiî güzelliği ve suyu ile meşhur önemli bir mesire yeridir. 1990 yılında Alman Jeolog F. J. KRİEG tarafından kaynak suyunun geldiği yerde mağara araştırması yapılmıştır. Aynı yerde Çekoslovak ve Hollandalı ekiplerce de bazı araştırmalar yapılmıştır. Mesire yerinin hava akımının çok serin ve oksijen yönünden çok zengin olması nedeniyle tansiyon hastalıklarında tedavi edici özelliği olabileceği görüşü üzerinde ittifak edilmiştir. Teraslama ve düzenlemelerle çadır turizmi ve kampinge uygun hâle getirilen sosyal tesisi bulunmaktadır. Mesire yerini 100 m aşağısında kaynak suyunun yatağında oluşan Gürlük Şelalesi, yöreye ayrı bir güzellik vermektedir. Bir reklâm filminde kullandığı mekânı unutmayan ünlü Yönetmen Abdullah OĞUZ, 10 yıl sonra “Mutluluk” adlı filmini köyde çekmiştir. Köyün afet bölgesinde olmasından dolayı -tâbiatın etkisiyle meydana gelen kaya kopmaları zaman zaman tehlikeli boyutlara ulaşmıştır- Karaman merkezde önce 43 evler, sonra 96 evler denilen evlere yerleştirilmişlerdir. Ayrıca Ayrancı karayolu üzerinde Üçtepeler mevkiinde devletçe afet evleri yapılmıştır (Atatürk Mahallesi). 509 seçmeni olan Taşkale Köyü’nde 1 Kasım 2015 günü yapılan 26. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri’nde 438 seçmen 1408 ve 1409 numaralı sandıklarda oy kullanmıştır. 417 oy geçerli sayılırken, 21 oy geçersiz sayılmıştır. Taşkaleliler, 237 oyla en fazla CHP’yi tercih etmişlerdir. AK Parti 121 oy alırken, MHP 35 oy almıştır. HDP’ye ise oy çıkmamıştır. 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişi öngören halk oylaması (referandum) sonuçlarına göre; Taşkale Köyü’nde %25,92 “evet” çıkarken, %74,08 oranında “hayır” çıkmıştır. Köyün muhtarı, Hasan KARACA’dır (irtibat numarası: 0541 393 12 27). Köyün azaları; Ali GÜLDAL, Süleyman GÖKÇINAR, Yasin GÖKBUDAK ve Ramazan ÖZÜTEMİZ’dir. Köyün eski muhtarları; Mustafa SOYYİĞİT (2014-2019), daha öncesi belediyedir. Kaynaklar; *Karaman Valiliği İl Kültür Müdürlüğü *Karamandan Com Wep Sitesi *Uğur Erkan (yazar) *İsmail Hakkı Konyalı(yazar) * Vikepedia Özğür Ansiklopedi ve Çeşitli siteler. Bilgileri Derleyen;Resul Civcik 2017 -2020 arası.
TAŞKALE GÖZELLEMESİ "KARAMAN"
Kızıl Oğuzlar’ın boyu burası Otantik memleket bizim Taşkale Atatürk’ün köyü soyu burası Otantik memleket bizim Taşkale Karaman Ayrancı yolundan girin Arazi ova dan izini sürün Kanyonun içinde saklanmış görün Otantik memleket bizim Taşkale Komşu Yeşildere batıdan bakar Büyükkoraş Divaz doğu’ya çıkar Mut Silifke yolu güney’e akar Otantik memleket bizim Taşkale Güney kuzey iki yanağı vardır Geçit vermez yolu açılar dardır Dünyaca ünlü halısı kârdır Otantik memleket bizim Taşkale Kanyonun içine kurulmuş varı Oyulmuş kayalar buğday ambarı Mısıra diyorlar burada darı Otantik memleket bizim Taşkale Taş köprü Taş cami bekler sizleri Selçuklu Osmanlı koymuş izleri Miske Zanzana’sı Hitit yüzleri Otantik memleket bizim Taşkale Kanyon geniş ama sokakları dar İnsanı mükemmel insanlığa kâr İncesu,Manazan mağara’sı var Otantik memleket bizim Taşkale Alnı yazma başı bürgü analar Kürek elde çizme giymiş babalar Kimi tuğla kimi toprak çatılar Otantik memleket bizim Taşkale Geçimi tarım’la besler koyunu Meşhur’dur düzmece deve oyunu Bayrak Vatan namus bilir soyunu Otantik memleket bizim Taşkale Buğday’ın dan alıp ununu öğüt Su yolu özün’den yavaş git seğirt Tera yağ çökelek koyun’dan yoğurt Otantik memleket bizim Taşkale Güleç yüzleri var yüzü yüzümdür Sözleri senettir sözü sözümdür Yörük Türkmen ırkı özü özümdür Otantik memleket bizim Taşkale Ozan Resuli’yim kaç kere gittim Tekrar gelmek için aht ’ımı ettim Asarini Gürlük özü’nde yittim Otantik memleket bizim Taşkale ..................29.09.2021 Resul Civcik"Ozan Resuli"Ayrancı/Karaman Fotoğraf; Anonim Şiirimi;Karaman ili Taşkale(Kızıllar) köyü Halkına İthaf ediyorum. Okuyup beğenen hislenen tüm dostlara Selâm olsun. |
Yüreğine kalemine sağlık