Benim ArabalarımBir denizi sırtlanmış bana taşıyor gibi gelir, dururdu önümde, binerdim. Dışarıda bir dünya varmış yokmuş, artık bana sorma. O güzelim, kirlenmesin diye, saydam açık yeşil naylonlarla kaplanmış beyaz deri koltuklara oturduğum andan itibaren zaman dururdu benim için. Gözümü beyaz sedef direksiyondan ayırmazdım artık. En büyük düşümdü o direksiyonun arkasında olmak ve yol almak. Deniz mavisi bu kanatlı Impala, bu kan kırmızısı Dodge, bu erik yeşili Chevrolet. Benim arabalarım. Çocukluğumun dolmuşları ne kadar bakımlı ve ne kadar temizdiler, onları kullanan insanlar gibi, çocukluğum gibi, aydınlık, temiz ve bakımlı. Ne kadar çok özlüyorum onları. Heykelönü´nden kalkıp Muradiye´ye giden dolmuşlar. Altıparmak´tan, Çelik Palas`a. Gittikleri her istikamet bana bir dünya turu. Şehrimi bana bu dolmuşlar gösterdi, gezdirdi, tanıttı. Gelin arabaları olurlardı haftasonları, arkadaş hatırına. Uludağ´a pikniğe taşırlardı çocukları, komşu hatırına. Mahallelerinde oturan yaşlıları pazardan alırlardı, insanlık hatırına. Benim çocukluğumun arabaları böyle güzeldi ve şoförleri böyle güzel kişilerdi. Motor kaputlarının üzerindeki o demir oyuncaklar da cabasıydı, kanatlı kızlar, uçaklar, kırlangıçlar, koçbaşları. O zamanlar renkliydik ve yoksul ama yine de neşeliydik. O zamanlar cep telefonlarımız yoktu, yollarımız bozuktu, herkesin bir arabası yoktu ama insanlığımız yerindeydi ve benim bir sürü arabam vardı, hangisini istersem ona biniyordum. Arabalarımı çok özlüyorum ve çok özlüyorum o zamanın insanlarını… |