Emanetçi
Emanet emin olunana verilirmiş.
Veren, (alanın) yükü taşıyacağını bilirmiş. Verilen ağırlığını bilir, (öyle) çekermiş. Bundan sonra o emanetçi (olarak) bilinirmiş. Aldığı yük kimi zaman ağır gelirmiş. Lakin yük ona evvelden yadigâr imiş. Yükü bilinmez, gittiği yol sorulmazmış. Düşüp kalksa da yükünü hiç bırakmazmış. Ağlayınca da yosundan gayri tutmazmış. Bir gün yosunun üzerinden çok sular akmış. Gözlerinde bilmem ne kadar can yaşamış. Yaşamış her can bir fer alıp uzaklaşmış. Böylece gönlü bulanmış, kalbi kırılmış. Tutsan tutulmazmış, toplasan toplanmazmış. Parçalar suretin sureti, kalbe batmış. Batan her parçada o (emanet) verene aramış. Bir arada tutabildikçe yakınlaşmış. Kalp mutmain olunca derinlere bakmış. Kalbini değil onu attırana görmüş. Yüküyle bir yol üzerinde yürür görmüş. Vardığında yükün olmadığını görmüş. O vakit dizlerinin bağları çözülmüş. Vereni, kendi canını alırken bulmuş. Anlamış, emaneti can; yükü ömrüymüş. Meğer, bunca yolculuk fıtrata (geri) dönüşmüş. Fıtratına dönebilenlerden olmak dileğiyle... Teşekkür ederim okuduğunuz için. Hoşçakalın... |