OĞLUMA ve KIZIMA (ve de soyuma) NASİHAT ( şayet okur ve ders alırsa..)
Erzurum/Hasankale’de, bir zamanlar yazın sıcak günlerinde kendi “MİLATTAN ÖNCEM’de!” nasihate muhtaç ve kısa bir pantolon ile koştururken..” her şeyi “toz-pembe” görür ve Dünya’nın da; bizim ev ile yiyecek aldığımız, Laz bakkal arasında sıkışıp kalmış olduğunu, eğer; bu sınırlardan biraz ileri gidersem, Dünya’dan aşağı düşeceğimi zannederdim... Çünkü, bana böyle öğretilmişti!..
Kısa pantolonla beraber, gün geçtikçe; hem boyum, hem pantolonum ve hem de, Dünya’mın sınırları uzadı… Sınırlar uzadıkça da, o çok uzun gelen zaman mefhumu; her geçen gün, kısaldı da kısaldı. Aradan geçen altmış altı yıl (*)sanki altmış altı saniye değerinde kısa ve bir “yıldız parlaması, bir şimşek çakması..” gibi geçip gidince, sonunda bana kalan, “YAŞADIĞIM HAYATIMIN TORTUSU’ndan, küçük bir ders ve KÜÇÜK BİR ÖZET çıkararak; okunmayıp, dolayısiyle de uygulamayacağını da çok iyi bildiğim halde, yine de oğluma-kızıma ve bekli de, torunlarıma.. benden kalan bir miras olarak bıraktım. Bu mirasın değerini; oğlum-kızım, torunlarım.. bilmese de, belki bir bilen çıkar; bu vesile ile bana da, bir dua eder .. niyeti ve ümidi ile Şiir Romanı Kitabı’na bir de, bir nasihat şiiri yazdım… Ne dersiniz? Siz de miras olarak, oğlunuza- kızınıza; hazır bir servet, çekici bir şöhret veya bitmeyen bir yakışıklılık.. yerine; bir nasihat bırakmayı, düşünür müsünüz? O halde, rastgele! Hayırlı nasihatler!... Eğer, şayet; sizi dinleyen, sözünüzü tutan ve de uygulayan bir oğlunuz ve kızınız, veya benzerlerinden birilerini bulursanız?.. Bulamaz iseniz, yine de üzülmeyim. Biraz da, kendi öz geçmişinize dönün!.. İyi ve kötü, müsbet ve menfi adına, her şeyi oralarda bir yerlerde arayın. Zaten, geçmiş o kadar çok tortu saklar ki!.. OĞLUMA ve KIZIMA (ve de soyuma) NASİHAT ( şayet okur ve ders alırsa..) ŞİİR NO: 20 01-Haziran-2011 Dinle yavrum, sana; “benzersiz bir nasihatim var!” Gün geçtikçe,, geniş dünyan; yavaş-yavaş, gelir dar. Önceleri baktığında, herkes gelir sana “YAR,” Sonraları, geç anlarsın; “hava bile” gelir.. dar!.. İlk işaret, dişler çürür.. sonra sıradadır “şa’r!” Seçme şansın yoktur bunda, atamazsın tek bir zar. Bazan yersin kuru ekmek, bazan şansına bir kaşar, Nasibin; gah, Cennet taamı; gah, kırmızı bir “nar!..” Cennet’te; köşkler, huriler.. Cehennem’de, korkunç “nâr!” Yakıtı, insan etinden; durmaz, yanar da.. yanar... Her nefesin sayılıdır, zamandan etme zarar, Bu, ‘Zıtlar Alemi’nde; ruh yükseltir.. nefis çarpar !.. İnsanlar cins-cins; “kimi ateşbâr, kimi kehribar!” Bazısı, zarar eder; bazısı, kâr üstüne kâr. İstikametini düzelt, başına yağmadan kar!.. “İş, işten geçtikten sonra; anlasan da, ne çıkar!..” 02–Haziran–2011 SAAT: 06:15 Konak - İZMİR. *************************************** (*) : 76. yıl. Şiirin siteye kayıt edildiği tarih itibariyle. Şa’r: saç, kıl Cennet taamı: Doğu Anadolu’da (mecazi olarak) kabağa denir. Ateşbâr: Cehennem ehli. İslâm düşmanı kişi. Başa yağan kar: saçların ağarması. |
Yüreğine emeğine sağlık
______________________Selamlar