BABAM
Duvara çakılı mıh gidiydin hayatımda.
Sırtımı dayadığım mahatın köşesinde ki yastıktın benim için. Büyüklerinin yanında saygısızlık olur diye ittiğinde bile beni. Gözümde dağ gibiydin. Nede heybetliydin yonca biçmeye giderken, elinde ki tırpan savaşa giden cengaver kılıcı gibi parlardı. Bazen basit şeylere kızan, sonrada gönül almayı bilendin bizlere çaktırmadan. Şapkan olmadan çıkmazdın dışarıya, kışın üstüne lacivert bir palto alır atkını da unutmazdın. Yazın en sıcak günlerinde bile gömleğini sonuna kadar ilikler, çocuk gibi utanır açmazdın o son düğmeyi. Vefalıydın bacına ve akrabalara karşı. En sevdiğin çayı asla yalnız içmezdin. Sorgun dönüşü toplunun önünde sehpan, çayın ve yumurta pişmesi her zaman hazırdı. Beni sevdiğini pek belli etmesende bilirdim sevildiğimi. Tatil dönüşlerinde, heyecanla nasıl yolumu baklediğini defalarca dinledim annemden, Atamamın olduğunu duyduğunda akan o gözyaşların, Benim yüreğimi bir göle çevirdi. Yıllar oldu fani dünyadan göçeli. Hep özledim seni. En çokta iki şeyde; biri düğünümde, biri de adını verdiğim oğlumun doğumunda. Ama en çok da sana doya doya sarılamadım ya işte ona hasretim baba. |